Mevsimlerin değişmesi ile, doğada yeniden yapılanma başlar. Doğadaki bu değişim her zaman mükemmellik içinde gerçekleşir. Baharla birlikte cıvıl cıvıl olan doğa, sessiz sedasız kışa hazırlanırken, kuşların neşeli kahkahaları ve derelerin coşku dolu sesleri azalır, yerini yağmurun nemine ve rüzgarın sesine bırakır. Yeşil ağaçlar kendi türlerine göre farklı renklere bürünür her sonbahar. Bu renklerle donanmış, her rengin bin bir tonuna sahip milyonlarca ağaçtan oluşan Yedigöller sonbaharda başka bir şiirsellikle kışa hazırlanır.
Ankara-İstanbul karayolunun 152. Km. Yeniçağ ve 190 . km. Bolu ilinin kuzeyinden ayrılan yollarla ulaşılır Yedigöller’e. Kış aylarında Bolu-Yeniçağ yolu genellikle kapalı olduğundan ulaşım Yeniçağ-Mengen-Yazıcık üzerinden gerçekleştirilir.
Doğanın mucizesi olan 2900 hektarlık alanı kaplayan Yedigöller , 1965 yılında milli park ilan edildi. Burada bulunan gölleri oluşturan faktörler; volkanik kayaçlarda oluşan sahada zaman zaman taban göçükleri, yer hareketlerine sebep olmakta, sürüklenmeye müsait arazi yapısına sahip olmasıdır. Göller kayan kütlelerin, vadilerin önlerini kapaması sonucunda suların birikmesi ile oluşmuştur. Aralarında 50-60 mt yükseklik farkı olan göllerin bazılarında dipten birbirleriyle bağlantısının olduğu bilinmektedir. Yedigöller’ e ilk girişte arabadan inip sağ ve solunuzda bulunan vadiye bakınca, bu vadinin taban çökmesi nedeniyle oluştuğunu görürsünüz. Tıpkı orman denizini andıran kayın, meşe, karaağaç, kızılağaç, karaçam, köknar, sarıçam, ıhlamur, gürgen, köknar, fındık, üvez, alıç ağaçları zengin bitki örtüsünü oluşturur.
Bu yeşil dünyaya ilkbahar yada sonbahar mevsiminde gelirseniz, size belki başka hiçbir yerde görmeniz mümkün olmayacak güzelliklerini sergiler. Yedigöller’e inerken en iyisi arabadan inip, göllere kadar yürümektir. Bol oksijenli, temiz havada yokuş aşağı inerken, sonbahar güneşinin ağaçların üzerindeki dansını hayatınız boyunca unutamazsınız. Kapankaya manzara seyir yerine geldiğinizde karşılaştığınız manzara karşısında kendi nefesinizi bile duymazsınız. Karşıdaki dağları tamamen örten ağaçların sunduğu renk senfonisi, yeşilin, altın sarısının, kızılın, morun, kahverenginin birbiriyle uyumunu hiçbir yerde göremezsiniz. Sağ tarafınızda bulunan dağın üst kısmandan aşağıya doğru yavaş yavaş akan sisi görünce içinizden "Şimdi bu güzellikler sisle saklanacak" diye endişelenirsiniz ama doğa sizin korkunuzu hissetmiştir sanki: Sağ tarafınızı kaplayan sis bulutları, sol tarafınızdaki dağların güzelliğine dokunmaz.
Yeşil çam ağaçlarının arasında bulunan sarı, kahverengi, kırmızı, turuncu renkli ağaçların üzerine sanki birileri gökten boya dökmüştür. Uzaklarda mavi göller küçücük gözükür. Hangi ressam doğayı böyle harika renklere boyayabilir, bu muhteşem peyzajı tuval üzerine aktarabilir bilinmez. Ama burada duygularınız birbirine karışır, hayranlık, sevinç, şaşkınlık, mutluluk!...
Yol kenarında bulunan levhanın yanındaki patikadan devam edince, Karaçam (Pinus Nigra) Anıt Ağacını görürsünüz. 500 yaşında olan anıt ağacın boyu 30 mt., çapı 1.74.mt , çevresi de 5.50 mt.’ dir.
Yedigöller’i görebilmek, onu hissedebilmek, bu mükemmellik içinde milyonlarca ağaç ve yaprağın arasında kaybolmak. Günlük yaşamdan kopmak, bu huzur verici ortamda ayaklarınızın altında ki sarı halının üzerinde yürürken çıtırdayan dallar, çisildeyen yağmura eşlik eden ağaç okyanusunda kaybolan sadece sesini duyduğunuz kuş cıvıltılarının arasında olmak ancak Yedigöller’de gerçekleşir. Kasım güneşi her tarafı aydınlatırken, yolun solunda bulunan ağaçların altın sarısı rengi pırıl pırıl parlarken, sağ taraftakiler kahverenginin her tonuna bürünmüştür. Zaman bir yerlere saklanmıştır. Aramanız boşunadır, bir süre bulamazsınız zamanı... Aslında her şey kendi zamanını yaşar, bir çıtırtının, kuş sesinin, rüzgarın fısıltısının, yaprağın yere düşüşünün ve hatta kendi ayak sesiniz bile öylece oluşur ve kendi zamanı içinde kaybolur...
Rengarenk ağaçların hepsinde farklı bir anlam ve güzellik saklıdır. Güneşin doğayla yaptığı renk şakalarını, kuşların ve derelerin sesleri sizi çılgın şehir hayatından çok uzaklara götürür. Descartes’in dediği gibi "tabiatın bana öğrettiği her şey bir gerçeği içerir." İşte burada sadece gerçekleri yaşarsınız. Bu düşüncelerle vadinin tabanına, derinliklere yürürken henüz rüyanız bitmemiştir. Sonbaharda olağanüstü renklere bürünen doğada, göllere akan mini çağlayanların oluşturduğu sevimli göllere ulaşırken yol kenarında bulunan ağaçların köklerini görürsünüz, iki ayrı renk toprağın üzerindedir milyonlarca ağaç. Alt katman mat gridir, hemen üstünde ise koyu kahverengi yumuşak toprağı görürsünüz. Burada sık sık heyelan olduğu biliniyor. Bir hafta önce gördüğünüz ağaçların yer değiştirdiğini veya mini çağlayanların aniden ortaya çıktığını fark edince biraz telaşlanırsınız sonra her şeyi unutarak doyumsuz manzaraya dalarsınız. Büyükgöl, Küçükgöl, Deringöl, İncegöl, Nazlıgöl, Sazlıgöl, Seringöl olmak üzere yedi gölden oluşur. Hepsi ayrı güzellikte olan göllerin etrafı doğanın renk sandığının cömertliği sayesinde büyülü bir atmosfer oluşturur. Her rengin bin bir tonu göl sularına yansıyarak izlemeye doyum olmayan manzaralar sunar doğa severlere.
"Şu dünya bir gelindir yeşil kızıl donanmış.diyen Yunus Emre’nin dizelerini doğrularcasına.....
Kişi yeni geline bakar bakar doyamaz"
Yedigöller Milli Park içinde avlanmak yasaktır. Zengin bitki örtüsü, kuşlar, geyik, tilki, domuz, sincap, karaca gibi yaban hayvanlarına ev sahipliği yapar. Ülkemizin ilk kültür alabalığı üretme istasyonu 1969’da burada kuruldu. Olta balıkçılığı, kampçılık, piknik, yürüyüş, fotoğraf çekebileceğiniz milli parkta bulunan dubleks villalardan oluşan 31 yataklı dinlenme tesislerinde kalmak için Orman Bölge Müdürlüğünden rezervasyon yaptırmanız gerekir.
"Çiçek bir şölen yaşamda,Yazı: Nurperi Ünsal
Renklerin en büyük orkestrası,
Dursuz – duraksız çalar her insanda,
Sevinci, aldanıyı, ölümü ve yası." . . . Özdemir Asaf
Fotoğraflar: voyageAnatolia.blogspot.com