Asya, Avrupa ve Afrika anakaralarının birleşim noktasında yer alan ANADOLU ‘yu gezerken etrafınıza dikkatle bakarsanız, doğal güzelliklerin yanında farklı şeylerin olduğunu görürsünüz. Anadolu, binlerce yılı içine sindirmiş, çeşitli medeniyetleri yüreğine sığdırmış, topraklarında yaşayan insanlara hayat vermiş, ilham vermiştir. İster kuzeyden, ister doğudan, batıdan ya da güneyden başlayın yürümeye , her yerde bir oluşun, yükselişin, yıkılışın veya yeniden var oluşun izlerine rastlarsınız. Gezdikçe onu tanırsınız, anlamaya çalışırsınız. Zaman zaman sevinir, heyecanlanır, şaşırır, üzülür, hayran kalırsınız Anadolu’ya. Sizleri , tüm bu duyguları aynı anda hissedebileceğiniz kendinizi başka bir gezegende, başka bir zaman dilimini paylaştığınızı düşündüğünüz KAPADOKYA’ ya götürüyorum.
Nevşehir, Niğde, Aksaray üçgeni arasında kalan bölge Kapadokya diye adlandırılır. Anadolu’nun ortasında bulunan ve Ihlara’yı da içine alan Kapadokya bölgesi, Pers dilinde güzel atlar beldesi (Katpatuka) anlamına gelir. Bölgede İ.Ö. 1900 yıllarında Hititler egemen olmuş ve küçük şehirler kurulmaya başlamış. Asurlular ve Mısırlılılarla savaşan Hititler, istiladan korunmak için bölgedeki kolay yontulabilir volkanik kayaları oyarak yerleşim birimleri oluşturmuşturlar. İ.Ö. 1200 yılında Firig’lerin Anadolu’yu istilası sonucu Hitit devleti sona ermiştir. Frig döneminde kral yolları bu bölgeden geçmiştir. Daha sonra Kapadokya Krallığı kurulmuş kral Archeluis Aksaray’ı yeniden kurmuştur. Roma ile iyi geçinen kral İ.S. 17 y.y. kadar hüküm sürmüştür. Hz. İsa’nın peygamberliğini ilan etmesi ve hıristiyanlık dinini kurması ile yeni bir toplumsal kavga da başlamış olur. Hıristiyanlığı yaymak amacı ile aziz Paul Kapadokya’ya gelmiştir. Din karşıtları ile başlayan mücadele ile beraber bölgedeki yer altı şehirleri artmıştır. (Derinkuyu, Kaymaklı gibi) Böylece dış dünya ile ilişkisi kesilen yöre halkı üretken olmaktan uzaklaşmıştır. Ihlara Vadisinde 5000 yerleşim birimi ve 105 kilise olduğu bilinmekte. Nüfusu hızla artan vadide meyvecilik, bağcılık, sebze ve Melendiz çayında balık avlanarak geçimlerini sağlamışlar. Bölgeye 11 ve 13 y.y. Anadolu Selçukluları egemen olmuş ve engin hoşgörüsü ile bölgedeki hıristiyanlık en rahat dönemini yaşamıştır. Vadinin Belisırma ile Yaprak hisar arasında kalan kısımda bir tıp okulu varmış. Bu okulda mumya dahi yapılırmış. Bu nedenle bölgeye mumyalar vadisi de denilir. Selçuklu Sultanı ikinci Kılıçarslan Aksaray’ı aldıktan sonra tıp okulunu Aksaray’a taşımıştır. 13 y.y. Moğollar, sonra Karamanoğulları egemenliğine giren bölge 1470 yılında Fatih Sultan Mehmet zamanında Aksaray’ın fethi ile Osmanlı egemenliğine girmiştir. Bölge Dünya turizmine 1960 yılında açılmış olmasına rağmen hak ettiği payı alamamıştır.
Ihlara Vadisi
Ankara - Nevşehir arası 276 km.dir. Yolculuğumuza IHLARA Vadisinden başlıyoruz. Büyük yeryüzü değişikliklerinin oluştuğu üçüncü jeolojik dönemde, (60 milyon yıl) güneydeki Toros kıvrımlarıyla, kuzeydeki Lycaonien çöküntü alanı arasında kesintili bir volkanik zincir meydana gelmiştir. Bu zincirin etki alanında kalan, doğuda Erciyes dağı (Mont Arge’e) ile batıda Melendiz dağları aynı anda lav püskürmüştür. Erciyes dağı (3916m) Melendiz dağının en yüksek noktasını oluşturan Hasan dağı (3258m) arasında kalan bölge yüzlerce metrelik lav tabakası ile kaplanmıştır. Melendiz dağı lavları, Erciyes dağı lavları ile karışarak dalgalı yaylalar oluşturur. Dağların tepelerinde ve eteklerinde daha yoğun olan Andezit ve Bazalt türü sert lav katmanları , daha ileride yerini volkanik tüflere ve kalkerli beyaz tabakalara bırakmıştır. Bu bölgede kısmen yumuşak olan tabaka yağmur, rüzgar ve diğer doğa olayları sonucu erozyona uğrayarak peri bacaları ağırlıklı ilginç bir arazi yapısı oluşturmuştur.
Ihlara Vadisi Hasan Dağı’nın eteğinde olup, bu dağdan akan bazalt ve andezit yoğunluklu lav tabakası ile kaplanmıştır. Lavlar soğumaya başlarken meydana gelen çatlak ve çökme sonucu oluşan kanyon yağmur ve rüzgarın meydana getirdiği erozyonla daha da genişlemiştir. Vadinin içinden akan termal nitelikli Melendiz çayı hem erozyonu hızlandırmış, hem de tabanı oyarak daha da derinleşmesini sağlamıştır.
Vadi Ihlara’da başlar ve Selimiye köyünde sona erer. Uzunluğu 14 km.’ dir. Yer yer 110 metre derinliğe inen vadi içinden akan Melendiz çayı ; Ihlara’dan, Selimiye’ ye kadar 26 kıvrım yapmaktadır. Melendiz çayı çevrenin atar damarıdır. Aksaray ve çevresine içme ve sulama suyu sağlarken, Mamasın barajını besleyen çay Aksaray’ın içinden geçerek Tuz Gölü’ne ulaşır.
Ihlara Vadisi açık hava müzesidir. Müze giriş yerine ulaştığınızda büyük bir restoran , oto park, seyir terasları ve hediyelik eşya dükkanı gelen misafirlere yardımcı olur. Vadiye iniş yerinde bulunan pano üzerinde vadinin planını görmek bile insanı heyecanlandırıyor. Vadiye 382 basamakla inilir. İlk basamaktan itibaren kendinizi rüyada gibi hissedersiniz. Ayaklarınız basamaklara dokunurken, kalbiniz son hızla atar ve gözleriniz bu doğa harikasını dakika dakika beyninize kaydetmeye ve yorumlamaya başlar. Burası nasıl oluşmuş, insanlar yıllarca burada nasıl yaşamış v.s.... Bundan sonrasını kelimelerle ifade etmek oldukça zor.
Her basamakta kayalardan yeşile doğru kavuştuğunuzu hissederken acaba aşağıda daha ne güzellikler var diye düşünürsünüz. Vadinin tepesinden göremediklerinizi tek tek keşfedersiniz. Bu tıpkı arzın merkezine yolculuk gibidir. Son basamaktan sonra yeşil sizi kucaklar. Aniden sessizlik içinde şırıldayan nehir, kayalara oyulmuş kiliseler ve daha ilginci fıstık ağaçlarını fark edince başka gezegene ışınlandığınızı düşünürsünüz. Merdivenlerin zemine ulaştığı yerde sağa dönünce sırası ile Ağaçaltı, Pürenli Seki, Kokar Kiliseleri, ırmağın karşı tarafında Eğritaş, Karanlıklı, Yılanlı Kiliseleri, ahşap köprüden geçip merdivenli iniş yerinin altındaki kayalara oyulmuş bulunan Sümbüllü Kilisesi ile yine iniş yerinden başlayarak Belisırma Köyü’ne doğru giderken Saint Georges, Bahattin Samanlığı, Direkli, Ala, Karagedik Kiliselerini gezebilirsiniz.
Tarsus'lu Paul
Saint Paul’ un bölgeye gelmesi üzerine hıristiyan dini bu bölgede hızla yayılmaya başlar. Düşmanlardan korunmak için volkanik kayalara oyulan yerleşim birimleri ile evler, yer altı şehirleri ve kiliseler yapılır. Hıristiyan gücünden çekinen Kral Konstantin 313 tarihli Milano fermanı ile hıristiyanlara dinsel tören yapma özgürlüğü sağlamıştır. Bu ferman ile erken Hıristiyan sanatı gelişmeye başlar. Hıristiyan bazilikaları ve vaftiz kiliseleri yapılmaya başlar. (Bazilika: dikdörtgen planlı, üzeri iki eğimli ahşap çatı ile örtülü, iç mekanı çatıyı taşıyan iki sıra sütunla uzunlamasına üç nef’e ayrılmış kilise) (Nef: Bazilikal planlı yapılarda, yapı eksenine paralel uzanan sütun sıralarının arasında hacimlerin her biri,) Kiliseler zamanla ressam ve yontucular tarafından süslenmeye başlamıştır. Kiliseler aynı zamanda fresk tekniği ile de süslenmiştir. Kiliselerin kubbe merkezinde tanrı ve İsa’yı sembolize eden figürler yer alır.
UÇHİSAR
Kent merkezine 10 km. mesafededir. Ortahisar’la birlikte bölgenin doğal kalesi görünümündedir. Bu kale insan eli değil tamamen doğanın eseridir. Uçhisar’ın kale olarak kullanımı Hititler döneminde başlıyor. Bizanslılar ise Arap akınları karşısında kendilerini korumak için bu bölgeyi kullanmışlar. Uçhisar’ın tepesine çıkınca manzara karşısında hayretler içinde kalırsınız. Küçük, büyük binlerce peri bacası kilometrelerce karelik alana yayılmıştır. Doğa, bir ressam, bir heykeltraş gibi çalışarak insanın hayal bile edemeyeceği doğa harikasını bize hediye etmiştir. Uçhisar’da hediyelik eşya satan mağazalar, yöresel ve antika halı dükkanları dikkat çeker. Güvercinlik Vadisi olarak bilinen vadide kayalara oyulmuş güvercin yuvaları çok ilginç görüntü oluşturuyor. Bu vadinin hemen karşısında Onix atölye ve mağazası bulunur. Onix taşı, değişik katmanlardan çıkarılıyor. Birinci kalite beyaz, ikinci yeşil, üçüncü krem, dördüncü kahverengi, beşinci siyahtır. Siyah dışında hepsi ışığı geçirir. Mağazada bu taşlardan yapılmış çok güzel hediyelik eşyalar ve biz bayanlar için hazırlanmış harika takıları uygun fiyatla bulabilirsiniz.
GÖREME
Peri bacalarının içine yerleşmiş 2000 nüfuslu bir kasaba. Eskiler ‘’Gör eme!’’ yani ‘’ gör emi’’ dermiş. Gerçekten de Göreme’yi gezmeden Kapadokya gezilmiş sayılmaz. Yörede Hirıstıyanlık öncesi dönemden kalan mezar odalarını kayalar üzerinde görürsünüz. Göreme Açık Hava Müzesi girişi yanında Meryem Ana kilisesini gezmeden müzeye girmeyiniz. Müze alanı küçüklü, büyüklü çok sayıda kilise ile keşiş yemekhaneleri (refektorium) ,mezar odaları, kiler ve mahsen yer alır. Manastırlarda 7. ve 12.y.y. mimarisini yansıtan eserlere rastlanır. Düz tavanlı,beşik tonozlu, tek veya üç apsisli,merkezi haç planlı mimariye göre yapılmış kiliselerin fresklerinde de ikonaklasik (putkırıcılık) çağı resimleri görülebilir. Eğer sırtlara doğru çıkarsanız Kılıçlar Vadisi ve Aktepe’yi seyredebilirsiniz. Müzedeki en önemli kiliseler; Kızlar Manastırı ( dört kat halinde oyulmuştur.) Elmalı Kilisesi,Azize Barbara Kilisesi (şapel: küçük kiliseden mescide çevrilmiş), Yılanlı kilisesi, Çarıklı kilisesidir.
ÜRGÜP
Nevşehir’in 20 km. doğusunda Kapadokya’nın önemli yerleşim merkezidir. Bizans döneminde Osiana (Assiana) , Selçuklularda Başhisar, Osmanlılarda Burgut Kalesi, Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında Ürgüp adını alır. Bu bölgenin en modern ilçesi olan Ürgüp’te beş yıldızlı turistik oteller, şık mağazalar, restoranlar yer alır. Ülkesel ve uluslararası kongreler , seminerler ve uluslararası şarap festivali yapılır.
AVANOS
Nevşehir’den 18 km. uzaklıkta kuzeyde yer alır. Antik adı Venessa’dır. Çok sayıda çanak, çömlek atölyesi bulunan ilçede seramik yapımına Hititler döneminde başlanmıştır. Kızılırmağın getirdiği kırmızı toprak ve milden elde edilen seramik çamuru, Avanos’lu sanatçıların yeteneği sayesinde şekil alır. Çömlek atölyesi volkanik oluşum oyularak, birkaç katlı yapılmış, adı ‘’SIRÇA’’ , sahibi Cemil bey. Üst bahçeden içeri girdik. Bir koridorla atölyenin olduğu alt kata indik. Burada çamur, insan eli,gözü,sabrı ve yüreği ile şekillenme,fırınlanma,süslenme aşamaları ile başlıyor yaşam öyküsüne. En zor kısmı süsleme, günlerce veya aylarca minik bir fırça eşliğinde bezeniyor her parça...Her ailenin kendine ait motif çalışması bulunuyor. Bu geniş salonda hayat bulan çamur üst katta satışa sunuluyor. Kilden yapılan çömleği şekillerinden usta elleri izlerken, Cemil bey şu dizeyi okudu;
‘’Allah seni bir parça topraktan yarattı.
Neden ondan nefret ediyorsun?
Bir parça çamur al.
Ona kendinden bir güzellik ver,
Adı SANAT olsun.’’
ZELVE
Göreme-Avanos’ a 1.5 km. mesafededir. 9. ve 13. y.y. Hirıstıyanlığın önemli yerleşim ve din merkezi olan Zelve’de, Balıklı, Üzümlü, Geyikli kiliseleri ikonaklasik dönem öncesine aittir. Kapadokya’nın en güzel manzaralarından biri ile karşılaşırsınız. Peri bacaları sergisinde büyüklü, küçüklü konik,küt,sivri şekilli peri bacaları sanki elle yapılmış gibi büyüleyici bir manzara oluşturur. Zelve’de peri bacalarının arasında gezerken bol sayıda hediyelik eşya alma imkanınız olur. Fotoğraf çekmek isteyenlere harika kareler sunar. Burada peri bacaları ya tek başına ya da birbirlerine yaslanmış durumda fotoğraf severlere poz verir. Üç güzeller adı verilen peri bacası belki bölgede tek. Oldukça yüksek tüf sütunun üstünde üç tane şapkalı peri bacası harika görüntü sunuyor. Ona’’ üç güzeller adını’’ vermişler.
KAYMAKLI YER ALTI ŞEHRİ
Bölgede çok sayıda yer altı şehri (katakomb) var. Bunlar; Özkonak, Kaymaklı, Derinkuyu, Mazı, Özlüce, Tatlarin. Zamanında insanlar düşmanlardan kaçmak için yapmış bu şehirleri. Kapalı yer korkusu olanların gezmemesi öneriliyor. Kaymaklı şehri, 32 katmandan oluşuyor. Bizans kiliseleri de bu şehirde bulunmakta. Çok dar ve alçak tünellerden geçilerek katlara iniliyor. Duvarlara tuvalet yapılmış, kutu yataklar denilen bölmeler ve şıra yapılan alanlar vardır. 40 m.’ lik iletişim ve hava bacası (şaft) bulunmaktadır. Duvarlarda mum ve yağ kandilleri koymak için oyuklar yapılmış. Özelikle ilk giriş yeri çok dar yapılmış, düşmanlar girmesin diye. Galeri geçişleri de çok dar, bazı yerlerden çömelerek geçilebiliyor. İçeride çok büyük ebatta değirmen taşı bulunmakta, kapı olarak kullanıldığı düşünülüyor. Tabii burada insanların nasıl yaşadığını, geçimlerini nasıl sağladığını, düşmanlardan nasıl korunduğunu anlamada zorluk çekiyor insan.
Dönüş yolunda Tuz Gölü kenarında mola verdik. Tuz Gölü üzerinde yürümek hoş bir duygu. Biraz ilerleyince ayaklarınızın altındaki tuzların yumuşadığını hissediyorsunuz. Uçsuz bucaksız beyazlık sizi kucaklıyor. Gökyüzünde güneş grup halinde yavaş yavaş kayarken sağ tarafda bulunan ay sanki sizi izliyor. Ankara’ya dönerken, bu rüyanın çabuk bittiğini düşünüyordum.
Hayatta bazı şeyler vardır, kelimelerle ifade edilemez. Kelimeler aracı olsa da onu yaşamak, hissetmek gerekir. Kapadokya’da öyle bir yer. Doğanın bir varoluş hikayesi vardır, daha sonra bu hikayeye insanın yaşam ve inanç macerası karışır. Bu nedenle Kapadokya birkaç sayfaya sığamaz. Onu yaşamanız, hissetmeniz, ruhunuzun derinlerinde saklamanız gerekir. Eğer gitmediyseniz , lütfen zaman ayırın, dünyada sadece bir tane olan doğa harikası KAPADOKYA için.....
NOT: Sizlere sadece gezdiğim yerleri aktara bildim. Daha gezilecek,görülecek yazılacak çok şey, yer var. O nedenle mutlaka rehberle beraber gezmenizi öneririm. Ayrıca içme suyu ve yemekler oldukça pahalı. Genellikle fiyatlar dolar kuruna göre ayarlanıyor. Gece eğlencelerine katılmak isterseniz rehberiniz sizi en güzel mekanlara götürür.
Ihlara Vadisi hakkında daha geniş bilgi için NEŞAT DEMİR’in Ihlara Vadisi ve Kaya Kiliseleri kitabından yararlanabilirsiniz.
Nurperi Ünsal.
Mon Jul 21, 2003 fotoGezi