Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Temmuz, 2007 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Antik Likya Yolunda

Fethiye yöresini tanımanın en iyi yollarından birisi de yörede yürüyüşler yapmak... Fethiye çevresinde birçok yürüyüş parkuru bulunuyor. Bunlardan en önemlisi, Fethiye’den başlayarak Kaş’a hatta Antalya’ya kadar uzanan ve Likya kentlerini birbirine bağlayan patikalar zinciri. Antik dönemlerde “Likya Yolu” olarak adlandırılan bu yol, günümüzde ise yerli ve yabancı doğa ve yürüyüş tutkunlarına inanılmaz güzellikler yaşatıyor. Doğanın ve antik Likya’nın gizemini biraz olsun yakalayabilmek için Likya Yolu’nda yapılacak keyifli bir yürüyüş, yol üzerindeki küçük dağ köylerinde sıcak ve dost insanlarla ve onların yarı göçebe hayatlarıyla tanışma olanağı sunuyor.

Likya Güneşi: Tanrıça'nın İzinde

Kalkan Kalkan'daki otelimiz şehrin biraz gerisinde, şehre ve denize bakan bir manzarada. Sabah terasta buluşup muhteşem bir manzara eşliğinde mükellef bir kahvaltı yapıp karnımızı ve ruhumuzu doyuruyoruz. Rengarenk ve kıpkırmızı çiçeklerle kaplı terastan Kalkan sahili olağanüstü bir güzellikle önümüzde...

Kanytella

Toros Dağlarında Gizemli bir Obruk, Kayıp bir Kent

Erdemli Silifke yolu üzerinde "Kanlıdivane" yazılı bir tabelayı izleyerek yönümüzü kuzeye, Toroslara çeviriyoruz. Daha önce de duymuştum bu ismi. Henüz oralarda bir prensesle karşılaşacağımızdan haberimiz yok. Ama doğrusu bulduklarımız, gördüklerimiz bizi hem çok şaşırtıyor, hem de çok etkiliyor. Buraları biz niye bilmiyoruz şimdiye kadar?

Fethiye, Dalyan, Ölüdeniz

Cennet ülkemizin güzelliklerini gezmek, görmek ve sizinle paylaşmak için çıktığımız antik Likya kıyılarındaki gezimizin Fethiye etabına, Ölüdeniz yakınlarında, Babadağ eteklerindeki otelimize yerleşerek başlıyoruz. Otelimizin havuzunun serin sularına dalarak rahatlıyoruz. Akşam Babadağ'dan esen serin ve tatlı bir rüzgar bizi karşılıyor. Dağ çiçeklerinin ve çamların güzel kokularını ve tertemiz dağ havasını içimize çekiyoruz. Ağustos böceklerinin seslerini dinleyerek uykuya dalıyoruz. Güzel bir uykudan sonra sabah kuş sesleri ve tertemiz dağ havası ile uyanıyoruz. Mükellef bir kahvaltı bizi bekliyor.

Eşsiz bir Akdeniz Gezisi: Kleopatra, Antonyus ve Eski Korsanların Yolundan...

Taşucu'ndan tekne ile yakın koyları gezmeye çıkıyoruz. Aslında tekne yolculuğuna çıkarken aklımızda yalnızca iyi vakit geçirmek ve yüzmek dışında bir şey yoktu. Ama sahilde gözlerden uzak kale ve yapı kalıntılarıyla karşılaşmakta hiç gecikmedik. Uygun koylarda demir atıyoruz. Akdeniz'in serin mavi sularına dalıp Antonyus ve Kleopatra'nın yüzdüğü koylarda yüzüyoruz. Teknede taze Akdeniz balıklarından ve salatadan oluşan yemek servisi yapılıyor. Tatlı tatlı esen ılık Akdeniz rüzgarına karşı iyi soğutulmuş beyaz şarabımı kaldırırken bu ülkede yaşamanın ne kadar büyük bir şans olduğunu düşünüyorum. Antonyus'u, Kleopatra'yı, sahildeki kalelerin kim tarafından ve ne zaman yapıldığını araştırmayı sonraya bırakıyorum. Ama sizin için fotoğraf çekmeyi ihmal etmiyorum.

Amazonlar'ın İzinde...

Gizli Cennetler: Efteni, Güzeldere

Fotoğraf çekmenin en iyi yanlarından birisi de gittiğiniz yerlerde karşılaştığınız güzel şeyleri, yaşamı, çevreyi, doğayı, tarihi, insanları fotoğraflamanın yanısıra yalnızca fotoğraf çekmek için belki de başka türlü gitmeyeceğiniz yerlere gitmek ve bu sayede gezmek, görmek... Geçenlerde fotoğrafçı bir grupla, Akçakoca'ya giderken Düzce'ye uğradık. Ani oldu... Ne işimiz var Düzce'de bile demeye fırsatım olmadı... Düzce'yi belki çokları gibi ben de Ankara İstanbul arasında karayolundan giderken transit geçilen bir yer olarak bilirdim... Ama durun... Kazın ayağı hiç de öyle değil... Haydi gelin birlikte gidip bakalım Düzce'de neler var...

Olba'lı Prenses Aba'nın Öyküsü

Mersin'den başlayıp Taşucu'na kadar uzanan, kâh Toros Dağlarından, kâh denizden süren gezimizde karşımıza her tepede, her vadide ve her koyda gizemli bir kale, bir yapı, bir kalıntı, ama hep gizemli bir ülkenin, Olba'nın, ve hep bir gizemli kadının, Prenses Aba'nın ismi çıktı. Bulduklarımızı sizinle paylaşıyoruz. Alanya'dan Viranşehir'e uzanan bölgede MÖ 3. yüzyıl dolaylarında hüküm sürmüş Olba Hanedanlığı'na bir dönem kraliçelik yapmış Aba'nın yaşamına dayanıyor, Mersin Devlet Opera ve Balesi'nin,13 Ekim 2005 tarihinde dünya prömiyerini yaptığı F.Hüseyinov’un “Kraliçe Aba” adlı bale eserine ilham veren öykümüz:

Akçakoca ve Deniz Kızları...

Akçakoca'ya ulaştığımızda güneş ufukta denizle göğü birleştiren eflatun bulutların arkasında kaybolmuştu. Öğretmen Evinin denize bakan yüksek kayalıkların üzerindeki taraçasından bir müddet ufku ve denizi seyrettikten sonra nefis bir akşam yemeği ve ardından denize bakan odalarımıza çekildik. Karadenizin tertemiz deniz havasını ve kokusunu hissederek dalga sesleriyle harika bir uyku çektik. Sabah ezanı okunurken gökyüzü çok güzel bir lacivert ışıkla aydınlanmaya başlamıştı. Şehri aydınlatan turuncu ışıklarla harika bir manzara oluşturuyordu. Güneşin ilk ışıklarıyla kuşlar korosunun müziği dalga seslerine eşlik etmeye başladı. Çiçeklerin ve ağaçların güzel kokusu ortalığı kapladı.

Toros Yaylalarının Serin Pınarlarından Akdeniz'in Mavi Sularına

Toroslarda hep beni çeken bir gizem, bir güzellik, bir yücelik olmuştur. Sanki zamanın ve mekanın dışına çıkıverirsiniz bu dağlarda, trenle geçerken bile, durduğunuzda bir dağ istasyonunda, başınızı çıkardığınızda kapıdan, güzel havasını kokladığınızda, hatta pencereden baktığınızda, koyu maviye dönmekte olan akşamın renklerinin arasından, bu gizemli dağlar sizi içine çeker, büyüsüne kapılıp gidersiniz sanki...