Kalkan
Kalkan'daki otelimiz şehrin biraz gerisinde, şehre ve denize bakan bir manzarada. Sabah terasta buluşup muhteşem bir manzara eşliğinde mükellef bir kahvaltı yapıp karnımızı ve ruhumuzu doyuruyoruz. Rengarenk ve kıpkırmızı çiçeklerle kaplı terastan Kalkan sahili olağanüstü bir güzellikle önümüzde...
Kaş
Kaş şirin mi şirin bir deniz kasabası. Kaş'ın kendisi de aslında bir antik şehir, Antiphellos. Oldukça da sağlam durumda bir antik tiyatrosu var. Kaş aslında dağdaki yoldan gelirken bakıldığında oldukça büyük bir şehir... Ama kaş denince benim aklıma Uzun Çarşı Caddesi, tepesindeki Likya lahdi ve yolun iki tarafındaki kafeler geliyor.
Temmuz Ağustos aylarında cıvıl cıvıl ve canlı olduğu gibi sıcak tatil sezonu dışında sakin olabiliyor. Kaş'tan kano turları düzenlendiğini biliyorum. Kaş'ta kano turları ile çevreyi daha iyi ve daha yakından keşfetmek mümkün. Hatta gece çadır konaklamalı kano gezileri yapılıyor. Gece çadırınızı bir kumsalda kurup kamp ateşinizi yakıyorsunuz. Ayrıca günübirlik dalış, jeep safari ve trekking turları da yapılıyor. Bir sonraki planım Kaş'ta konaklayıp böyle aktif ve harika bir hafta geçirmek.
Gömbe
Bir kamyona atlayıp elma bahçeleri ve Akdağlar'dan gelen Uçarsu Şelalesi'nin soğuk sularının aktığı yollardan Yeşil Göl'e çıkıyoruz. (En rahat kamyon ya da jeep çıkar.) Demre çayının ve kollarının suladığı antik Likya ovaları ve şehirler alabildiğine önümüzde uzanıyor.
Saklıkent
Derin ve geniş bir kanyon ağzından tahta köprüden yürüyerek kanyonun içerisine doğru ilerliyoruz. İç kısımlarda su daralıyor. Yazın kavuran sıcağında ayaklarımızı serin suya sokarak alabalık yiyebileceğimiz bir yere geliyoruz. Kanyon içerilere doğru devam ediyor. Biraz ilerliyoruz da... Ama kanyon geçişi yapmak değil niyetimiz. Dönüp balıklarımızı yiyoruz ve günün keyfini çıkarıyoruz...
Tlos
Önemli bir Likya ticaret şehri. Fethiye'ye 35 km. uzaklıkta Yaka Köyü'nde. Şehir aslında geniş bir alanda. Ama kalıntılar daha çok akropol çevresinde. Erken dönem surlar ve kaya mezarları Likya kültürünün örneklerindendir. Roma ve Bizans Döneminde de bir yerleşim merkezi olarak kullanılmış ve onarım görmüş. Tabii ki her zaman ve her yerde gördüğümüz gibi onarımda değişik yapı kalıntılarıyla lahit mezarların taşlarından yararlanılmış. Akropolün eteğinde Tlos tiyatrosu, günümüze yalnızca birkaç oturma sırası kalmış stadyum, kilise ve hamam kalıntıları yer alıyor.
Buralara kadar gelmişken Yakapark'ta taze kendimize harika bir alabalık ziyafeti çekiyoruz. Ancak belirtmeden geçemeyeceğim bir husus var. Yakapark'ı ziyaret ederseniz mutlaka tuvaletine de gidin. Yeryüzünde bu kadar harika ve hakim bir manzarası olan bir tuvalet daha yoktur herhalde... :D
Xanthos
Xanthos gizemli Likya ülkesinin en büyük şehri ve başkenti. UNESCO tarafından bir Dünya Mirası olarak kabul ediliyor. Antalya ilinin en batısında, Muğla'nın Esen ilçesi yakınlarında. Biz hep Xanthos Xanthos diye duyar ve biliriz ama aslında Anadolu'nun ilk sakinlerinden olan Hititler, Luviler ve Likyalılar tarafından, muhtemelen Hitit güneş tanrıçasına ithafen Arinna olarak adlandırılmıştı. Babadağ ve Torosların batı ucunda Akdağlar ve Dumanlı dağ arasındaki verimli vadi ve ovadan topladığı sularını Patara kumsalına boşaltan Esen Çayı alüvyonlu sarı rengi nedeniyle tarihte Farsça sarı anlamına gelen Sirbe olarak anılmaktaydı. Bu verimli bölge pek çok antik yerleşimi barındırmıştır: Araksa, Kadyanda, Tlos, Pınara, Arsada, Ksantos, Pydnae, Letoon ve Liman şehri Patara. Daha sonra Ege'ye yerleşen Antik Yunanlılar ve Romalılar da sarı anlamında Perslerin Sirbe olarak adlandırdıkları çayı Xanthos olarak adlandırdılar. (Evet, yanlış duymadınız, genel kanının aksine, antik Yunanlılar Ege'nin ilk sakinleri değiller. Bu sizi şaşırttı mı? Öyleyse fotogezi.blogspot.com'u izlemeye devam edin... Daha neler neler var yeryüzünde birlikte şaşıracağımız, eğleneceğimiz, etkileneceğimiz, meraklanacağımız... Biz buldukça emin olabilirsiniz, ilk sizinle paylaşacağım...) Hitit tarihinde güneş tanrıçasının kült merkezi olan bir kayıp Arinna kentinden bahsedilir. Aslında burası Hattuşa'dan İzmir'e kadar uzanan Hitit sınırlarının biraz dışında kalıyor ama ne dersiniz yoksa kayıp Arinna şehrini mi bulduk?
Bu arada Xanthos hakkında beni çok etkileyen bir öyküyü de anlatmadan geçemeyeceğim. Tarihçi Herodotus anlatıyor: İsanın doğumundan 540 yıl önce Harpagus ve Pers kuvvetleri Xanthos'u kuşatırlar. Likyalılar küçük bir kuvvetle karşı koymaya çalışırlar, ancak güçleri ve sayıları yetersizdir, başaramazlar. Şehre sığınırlar. Kendi kadın ve çocuklarını öldürdükten sonra tüm güçleriyle Pers'lere saldırırlar ve hepsi ölürler...
Xanthos ve Likya daha sonra Perslerin eline geçer ve uzun süre Perslerle Yunanlıların arasında geçen savaşlara sahne olduktan sonra Büyük İskender'in Makedonları ve daha sonra Romalıların eline geçer.
Xsantos ya da orijinal adıyla Arinna'nın bizi duygulandıran öyküsünün etkisinden kurtulmadan Esen çayını izleyerek Letoon ve oradan da Patara Kumsalına iniyoruz.
Patara
Patara Likya'nın liman ve ticaret şehri. Tabii ki bölgeyi ele geçirdikten sonra antik Yunanlılar, Makedonlar ve Romalılar tarafından da çok iyi değerlendirilmiş. Ne de olsa her şeyin başı ekonomi.
Patara kumsalı Türkiye'nin en geniş kumsalı. Eski Yeşilçam filmlerindeki çöl sahneleri burada çekilirdi zamanında... Kocaman tarihi kalıntıların arasından ayaklarımızı yakmasın diye bir koridor şeklinde kumlara döşenmiş tahta döşemenin üzerinden tek sıra halinde gidiş geliş şeklinde kumsala ilerliyoruz. Uçsuz bucaksız bir kumsal uzanıyor... Ve kendimizi sıcak kumlardan serin sulara atıyoruz...
Kekova ve Batık Şehir
Kaş'tan Demre'ye kadar uzanan sahil şeridinde yeryüzünün en ilginç ve gizemli köşelerinden biri yatıyor kah toprağın üstünde kah suların altında... Kekova'daki gibi gizemli ve muhteşem bir Batık Şehir yeryüzünde bir eşi daha var mı bilmiyorum. Turkuaz suların içinde inanılmaz büyüleyici bir dünya. Sularını Torosların en güney batı eteklerinden alan Demre çayı ve kollarının suladığı verimli topraklar ve sahil şeridi antik çağlarda Aperlai, Teimusa, Kekova adası, Simena, Sura, Andriake, Myra, Isinda, Antiphellos, Kyaneai, Korba gibi önemli yerleşim merkezlerini, liman ve ticaret şehirlerini barındırmış.
Teknemizle Kaleköy'e, yanaşıp mükellef bir ziyafet çekiyoruz. Köye yalnızca denizden ulaşılabiliyor. Bir balıkçı köyü. Bugünlerde ise bir turizm köyü... Köyde dolaşıyoruz. Bazıları büyükşehirlerden gelip köye yerleşmiş. Tabii ki yeni ev falan yapılamıyor.
Kale köyü antik Simena şehrinin üzerinde ve içinde bulunan bir köy. Hemen çevrede Teimusa ve karşıda Kekova adası var.
Bazı yerlerde sahile çıkıp antik Likya kalıntılarının arasında dolaşıyoruz. Buralarda kano ile dolaşmak ayrı bir zevk. Kanolar harika aletler, iyi bir partnerle bizi getiren tekne kadar süratli gitmek mümkün. Yarı batık şehirlerin içinde dolaşmak için kano bu muhteşem ortamın keyfini çıkarmaya daha uygun geliyor bana.
Yeryüzünde başka kaç ülkede bu kadar olağanüstü bir kültür ve doğa zenginliği vardır acaba...