Ana içeriğe atla

Abant'ta Sonbahar



En sevdiğim mevsimler ilkbahar ve sonbahardır. Doğa bahar aylarında tüm cömertliği ile güzelliklerini bizlerle paylaşır. Yine içimdeki sesi dinleyerek, sarı sonbaharı hissedebilmek arzusuyla ABANT’a gitmek için yola çıktım. Yeşillikler içinde saklanmış Bolu’ya geldiğimizde sol tarafımızda bulunan ilin üzeri tamamen sis bulutları ile kaplanmıştı.

Abant levhasından dönünce, yeşil dünyaya aniden dalıyormuş hissine kapılırsınız. Sağ ve sol tarafınız yemyeşil çamlarla kaplıdır. Elinizi uzatsanız dalları yakalayacak kadar yakındır ağaçlar. Bu yeşilliğin içinde aniden masmavi gölü görürsünüz. Etrafı yeşil dağlarla çevrili, masmavi göl. Durup onunla gözgöze gelirsiniz. Gökyüzünün rengine göre değişen gölün rengi, yaz mevsimindeki gibi pırıl pırıl parlayan mavi renginde. Çünkü bugün hava harika bir sonbahar günü, içimizi ısıtan güneş her tarafa neşe ve mutluluk yaymakta. Otobüsten inip hemen doğaya koşarak fotoğraf çekmeye başlıyorum. Doğa tüm güzelliğiyle karşımızda. Yeşil çam ağaçlarının arasında sarı dalları ile parlayan ağaçlar, yeşil bir çalının arkasında kıpkırmızı yapraklarıyla fotoğraf karelerimizi süslüyorlar. Bu ağaçların altını kaplayan yeşil bitkilerin üzerini sonbahar yaprakları kaplamış. Kuru yaprakların arasından beyaz ve sarı renkli papatyalar, leylak rengi yabani çiğdemler fışkırmış. Hayret edersiniz sonbahar mı, yoksa ilkbahar mı diye !

Bolu’nun 35 km. güneyinde bulunan Abant Gölü, denizden 1328 mt. yükseklikte. Tektonik kayma ile oluşmuş krater gölü. 1350 hektar alana sahip. Bilinen en derin yeri 17 mt., çevresi 7 km. Çevresini kaplayan dağlar yer yer 1800 mt. yüksekliğe ulaşıyor. Çam, kayın, gürgen, ağaçları ile kaplı olan dağlar göl ile bütünleşmiş.

Dağlara doğru çıkıp , arkanıza bakınca yeşil, sarı, kırmızı, kahverengi ağaçların arasından masmavi göl "yanıma gel..." dercesine bakar size. Yanına gidince bazı yerlerin yarı bataklık olduğunu fark edersiniz. Burası, sarı cılız sazlıklarla kaplıdır. Sonra yol kenarından gölle beraber yürümeye başlarsınız. Hafif esen rüzgarın etkisiyle hareketlenen göl suları, kıyıya mini dalgalarla yaklaşır. Suda kurumuş nilüfer yaprakları hafif hafif dalgalanır. Eğilip bakınca , suların içinde köke doğru yeni sürgün veren mini nilüfer yapraklarını fark edersiniz. Tüm doğa şimdiden hazırlık yapmıştır ilkbahara... Ördekler de ailece bu şenliğe katılır. Yürüdüğünüz yol hafifçe sağa doğru döner. Sağ tarafınızda yer alan , koyu yeşil yüksek çam ağaçlarının arasından güneş yol bulup toprağa inememiştir. Bu nedenle ağaçların arası koyu bir gölgeye bürünmüştür. Sol tarafınızda bulunan ağaçların arasından göl kenarında yürürken , ilerdeki patikadan gölün kenarına inerseniz, göl sularının nasıl berrak ve temiz olduğunu fark edersiniz. Dipteki kumları görürsünüz. Burası harika piknik alanıdır. Yaz aylarında gelen arkadaşlar karşıdaki sazlıkların içinde beyaz atların olduğunu söylediler. Göl etrafında tam daire çizerek yürümek isterseniz bir buçuk saatinizi ayırmanız gerekir.

Abant Gölü her mevsim size başka süprizler hazırlar. Dört mevsim geldiğim Abant, kışında beyaz ve yeşildir. Kışın üç ayını yüzeyi buz tutmuş, sütbeyazı karlarla geçiren gölün etrafındaki yeşil çamlar, beyazla ebrulidir. Etrafta bulunan otellerin çatılarından kalın buzlar sarkar. Bu beyaz dünyada gölün etrafını kızakla gezmek ayrı güzellikler yaşamanıza sebep olur. Tabiat ana Abant’a dört mevsim insanları kendine çeksin , monotonluktan sıkılan biz insanlar onu fark etsin, keşfetsin diye ağaçların arasına sırlarla saklamıştır......

Abant Gölü’ne girişte sağda bulunan alışveriş merkezinden, çevre köylerde yapılan peynir, böğürtlen, kuşburnu, ahududu reçeli , tereyağ, kurufasulye, ev tarhanası ve erişte alabilirsiniz.

Nurperi Ünsal
fotoGezi-subscribe@yahoogroups.com

Bu blogdaki popüler yayınlar

Asteriks, Loreena McKennitt, Enya ve Yozgat

Sabahın erken saatinde tur otobüsünü bekliyorum. Durağa gelen bir kaç hanım "Yozgat'a mı gideceksiniz?" diye soruyor. "Evet" diye cevaplıyorum. İçlerinden birisi "Napacaksınız Yozgat'ta, işiniz mi yok?" diye soruyor. "Siz niye gidiyorsunuz?" diyorum. "Ben Yozgat'lıyım" diyor. Doğrusu bu durum Yozgat hakkındaki genel kanıyı özetliyor. Oysa ben size: "Enya, Loreena McKennitt ve Asteriks aslen Yozgat'lıdır" desem ne derdiniz?

Karboğazı Destanı

Karboğazı Muharebesi, Kurtuluş Savaşı'nda Toros dağlarında Fatma Nine, yörükler ve köylülerden oluşan Milli Kuvvetler ile Fransız ordusu arasında kara savaşı. Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı İmparatorluğu'nun yenilgisinden sonra Osmanlı ordusu Mondros Mütarekesiyle silahsızlandı. Müttefikler, ateşkesten 47 gün sonra 17 Aralık 1918'de Mersin'i işgal ettiler. Hemen ardından Fransa güney Anadolu'nun çoğunu işgal etti. Güneybatı İtalyan kontrolü altında olduğundan, Türkiye Akdeniz'le irtibatını kaybetti. Dağları kontrol etmek için Fransız planı : Fransa deniz kıyısını ve Çukurova gibi alüvyal ovaları kontrol etmeye çalıştı. Ancak Toros Dağlarındaki köylülerin ve göçebe Yörük obalarının kontrolü zordu. Dahası, Akdeniz kıyılarından Orta Anadolu'ya ana geçit olan antik çağın Kilikya Kapısı Gülek Geçidi, milli kuvvetlerin sürekli tehdidi altındaydı. Gülek Geçidi'nin etrafında Fransız hakimiyetini sağlama görevi için Binbaşı Mesnil yönetiminde bir tabu

Kurtuluş Savaşının Kadın Kahramanları: Şerife Bacı

Yıl 1921, Aralık ayında kar birdenbire bastırmış, Küre ve Ilgaz dağlarından geçen İnebolu-Ankara yolu kapanmıştı. Cepheye giden nakliye kolları geceye kalmadan yakın köy ve hanlara sığınmışlardı...