Ana içeriğe atla

Belki de Medeniyet Buradan Doğdu

Wall Paintings of Anatolia

Her gelip geçişimde Konya-Çumra karayolu üzerinde mevki belirten sarı bir levha hep dikkatimi çekmiştir. Renginden dolayı tarihi bir kıymete sahip olduğu anlaşılan "Çatalhöyük" levhası geçenlerde yaptığım bir araştırma ile benim için daha manidar bir hale dönüştü. 1926 yılı gibi henüz kısa bir zaman öncesine dayanan mazisiyle Çumra'nın, insanlık tarihine eş bir maziye sahip, Çatalhöyük gibi bir mevkiyi topraklarında barındırıyor olması gerçekten bu genç ilçemizi dünya çapında bir üne kavuşturuyor.


Çatalhöyük Konya'nın 52 km güneydoğusunda, Çumra ilçe merkezinin 11 km kuzeydoğusunda, büyük obsidyen (volkanik cam) kaynaklarına yakın bir yerde, deniz seviyesinden 1400 metre yükseklikte. Ancak Çatalhöyük'ün asıl değeri, neolitik çağa ait bugüne kadar bulunmuş en kentsel merkez olmasındadır.

Bu özelliğiyle Çatalhöyük, 9 bin yıllık mazisi ile yazı öncesi devirlere ait olan Neolitik Çağ'ın aydınlatılmasında büyük öneme sahip. Neolitik çağda arkası dağlık ve ağaçlık arazi, önü bataklık olan Çatalhöyük, yerleşmeye çok elverişli olan bu haliyle tarım ve hayvancılık açısından gözde bir yermiş. O zamandaki bu verimlilik ve yerleşim uygunluğu bu günkü bilimsel veriler ışığında; onbinlerce yıl öncesinde Konya Ovası'nda bu günkü Van Gölü'nden çok daha büyük bir gölün varlığıyla izah edilebilmektedir.

Medeniyetin ilk şehircilik hareketinin görülmeye başlandığı Çatalhöyük bu sayede akla gelebilecek pek çok ilkin de sahibidir. İlk kumaş, ilk ayna, ilk tahta kaseler, metodlu tarım ve Anadolu'da sığır hayvancılığının ilk örnekleri, bildiğimiz anlamda dinin ilk ortaya çıkışı bunlardan sadece birkaçı. Tüm bunların ışığı altında bu bölgenin, dünyanın en önemli arkeolojik merkezlerinden biri olduğunu söylemek hiç de abartılı olmayacaktır.

1958'de John Mellaart tarafından keşfedilmiş olan Çatalhöyük, Anadolu'daki en önemli arkeolojik alandır. Bu güne kadar ortaya çıkarılan 13 yerleşim katından anlaşıldığına göre bu mekanlarda en erken yerleşimin M.Ö. 6800 yılarında olduğu ortaya çıkmıştır. Çatalhöyük bulunmadan önce ilk kentlerin Mezopotamya'da bulunduğu ve buranın uygarlığın beşiği olduğuna inanılıyordu. Oysa Çatalhöyük Mezopotamya'dan binlerce yıl önce Beyşehir gölünden beslenen Çarşamba çayının doğu kısmına, Konya'nın Çumra ilçesi yakınlarında, 14 hektarlık bir alanda yaklaşık 10 bin kişilik nüfusu ile dünya tarihinde adeta kent tanımlamasını hak edecek çapta büyüklüğe sahip bir yerleşim merkezi olarak sivrilmiştir.İlginçtir ki Çatalhöyük'ten 3500 yıl sonra ortaya çıkan ve dünyanın en gelişmiş merkezi olarak bilinen Mezopotamya Medeniyetlerine ait şehirlerde bile nüfusun ancak 5 bine çıktığı görülmüştür.

Böylesine önemli bir medeniyetin merkezine, önemi nisbetinde değer verilmeyip buranın ihmal edildiği düşüncesiyle 1934'ten beri Çatalhöyük'teki kazılarına yeniden başlayan Prof. Ian Hodder, tesbit ettiği bu çelişkiyi şöyle dile getiriyor:

"Yabancı turist broşürlerinden herhangi birini açın, Çatalhöyük'ü göklere çıkartırlar, Türkiye'nin en önemli arkeolojik kalıntısı diye. Sonra da uyarırlar: sakın ziyarete gitmeyin! Çünkü görecek hiç bir şey yok. Sadece yaban otlarının bittiği esrarengiz bir tepe!"

Hodder işte bu çelişkiyi ortadan kaldırmak için 30 yıl sonra araştırmalarına tekrar başlamış.

Prof. Ian Hodder'in "Çatalhöyük 100 yılın değil 1000 yılın en önemli kazısı, sadece tarihin değil sanatın da ilk ortaya çıktığı uygarlık" diyerek yaptığı değerlendirme herhalde bütün bunları düşündükten sonra ortaya koyduğu bir fikir olsa gerek! Hodder'in bu görüşünden aynı zamanda Çatalhöyük 'te ilk sanat çalışmalarının başladığını öğreniyoruz. Burada bulunan sanatın zenginliği Çatalhöyük'ün belki de en önemli boyutunu oluşturmaktadır.

Yüzyıllar boyunca klasik çağa kadar Anadolu'da ve bütün Akdeniz uygarlıklarında görülen konular ilk kez Çatalhöyük'te karşımıza çıkıyor. Diğer neolitik yerleşimlerde duvar resimlerine rastlanmazken, Çatalhöyük evlerinin duvarları, kimi kez üst üste 20 30 kat yenilenmiş ve "yaratıcı ruhun ilk belirtisi" denilebilecek kadar gelişkin duvar resimleriyle kaplı. Aslan ve kaplan resimlerine, boğa tasvirlerine ilk kez burada rastlıyoruz. Boğaların avlanmaktan çok, bir tür ayine benzeyen törenlerde merkez oluşturmasına yine burada tanık oluyoruz.

Uygarlığın kökenlerini gizleyen neolitik dönem, Çatalhöyük'te açıklığıyla sergileniyor. Bir görüşe göre Çatalhöyük'te sergilenen duvar resimlerindeki motifler, Anadolu'da son birkaç yüzyıl boyunca yapılan kilim desenlerinde yaşıyor.

Bu görüş kanıtlanırsa, Anadolu'da yaklaşık 8500 yıl süren bir sanat geleneğinin varlığı ispatlanmış olacak ki, dünyada bunun benzeri yok. Yine bu görüş kanıtlanırsa, yalnız kilim desenlerinin değil davranış biçimlerimizin kökenlerini de Çatalhöyük'te arayabiliriz.

Çatalhöyük'ten elde edilen bulgular sadece Anadolu insanının değil başta Avrupa olmak üzere bütün insanlığı ilgilendiren evrensel bir niteliktedir.

ÇATALHÖYÜK’TEKİ BULUNTULAR

* Hayvan Kemikleri:

Arkeolojik sitelerde bulunan hayvan kemikleri üzerinde çalışmaya zooarkeooji deniliyor. Bu yönden Çatalhöyük çok önemli yere sahip. Çünkü o zamanın toplumunda yaşayan insanlar evcilleştirilmiş koyun, keçi, domuz, sığır gibi hayvanlar arasındaydı. İnsanlar ayrıca yabani sığır ve atları, bizonları, geyik ve birkaç kuş çeşidini yemek üzere avlıyorlardı. Boğa ve erkek geyikler Çatalhöyük'ün dini motiflerindendi. Arkeologlar bunları ortaya çıkardıkları hayvan kemiklerinden biliyor. İşin ilginç yanı, resimlerde leopar derisinin giyim için kullanıldığı gösterilirken bugüne kadar bunu destekleyen hiç bir leopar kemiğine rastlanmamıştır.

Mother Earth Cybele at Anatolian Civilizations Museum

Peki bu insanlar, zamanında kilden ve taştan değişik tipte figürler yapmış. Bazıları koyun, keçi, sığır, domuz figürleri olan buluntular arasında en belirginleri ise ya semiz ve şişman ya da hamile olan kadın figürleridir. Bu figürler ne için kullanıldı? Sadece sembolik ve göstermelik miydi, bunu bilemiyoruz. Örneğin bu sahada kedilerin evcilleştirildiğine dair hiç bir delil yok fakat bazı figürler kedi benzeri hayvanları göstermektedir. Ya da buradaki insanlar bu figürler ile bir ana tanrıçaya mı inanıyordu. Burada bulunan bir ilahe figürü, bundan 6000 yıl sonra bulunan Roma heykeli Cybele'ye benziyor muydu?

* Taş Aletler:

Neolitik Çağ, kırarak, ezerek, parlatarak taş aletler yapılan yeni bir taş çağıydı. Taş aletler genelde yapıldıkları tekniğe göre iki gruba ayrılıyor: yontulmuş ve yontulmamış aletler. Çatalhöyük'te bulunan yontulmamışlar balta başı, takılar ve obsidyen (volkanik cam) aynalardır. Bunlar iki taşı birbirine yavaşça sürterek ve cilalayarak yapılıyordu.

* İnsan Kalıntıları:

Çatalhöyük'teki insan kalıntıları, evlerin içindeki uyuma odalarının altlarına gömülü olarak yerleştirilmişti. Bu iş için kullanılan çukurlar defalarca kullanılmaktaydı.Ceset bu çukura konduktan sonra içi balçıkla doldurulur, kapağı ise sıvalanırdı. Yeni bir ceset olduğunda tekrar açılır, eskisinin kalıntıları bir kenara itilir ve yer açılır, çukura konduktan sonra bir örtü veya hasır ile örtülürdü. İlginç yanı çocuk ve bebeklerin bir takım aletlerle gömülmesine karşın yetişkinler hiç bir eşya konmadan gömülüyordu.

* Duvar Resimleri:

Çatalhöyük'te bulunan duvar resimleri dünyada bulunan en eski resimler. Evlerinin 4 duvarına ama farklı kompozisyon içinde resim yapıyorlardı.Genellikle resimlerde, güçlü iri yapılı hayvanlar at, boğa, geyik ve erkek domuz göze çarpıyordu. Onların yanında çeşitli şekillerde iletişim kurmaya çalışan insan resimleri bulunuyordu. Kimi hayvanın dilini tutuyor, kimi üstüne çıkmaya çalışıyor, kimi kuyruğunu çekiyor.

* Obsidyenler:

Bunlar çoklukla her tür kesim işi ile silahların uçlarında kullanıldı. Ancak bunlar kendileri ayrı cins bir taş değil Çatalhöyük'e civarındaki Hasandağı'ndan getirilen volkanik camlardı. Her ne kadar şekil olarak bize ilkel de gelse obsidyenler, şu an kullandığımız en keskin bıçaktan bile keskindir.

* Çömlekler:

Türkiye bu gün, seramikleriyle bilinir. Bu geleneğin, Çatalhöyükte bulunan en eski çömlekle başladığı kabul edilir. İlk çömlek, pişirilmiş, boyasız, parlatılmamış basit şekilli bir çömlektir. Çömlekler evlerin dışındaki kapalı ocaklarda pişiriliyordu. Bu ocakların ilk burada mı yapıldığı yoksa bir yerden mi getirildiği halen bir sır.

Uluslararası bilim adamlarından oluşan bir ekip her yıl bahar sonu itibarıyla Çatalhöyük'e gelerek yaz boyunca araştırmalarına devam etmektedir. Bilimsel ve koruma amaçlı analizlere katkıda bulunabilmek amacıyla kısmen Avrupa Birliği'nin sağladığı bir fonla kazı bölgesinde laboratuvarlar kurularak yapılan çalışmalarda daha fazla maddi desteğe ihtiyaç duyulmaktadır. Kurulacak tesislerin Türkiye ve Doğu Akdeniz ülkelerinden arkeologlar özellikle arkeometri uzmanları ve öğrenciler tarafından araştırma ve eğitim amacıyla kullanılması planlanıyor. Böylelikle Çatalhöyük'te geliştirilmekte olan bilimsel etkinlikler kalıcı hale gelebilir ve arkeolojik sorunlara daha geniş bir perspektifte çözüm üretilebilir. Kazıları desteklemek ve kaynak sağlamak amacıyla bir de Çatalhöyük Dostları Derneği kurulmuş. Çatalhöyük ve benzeri tüm kazılar daha fazla ilgi ve destek bekliyor. Çünkü bu kazılar ışık için yapılıyor.

Yazı: groups.yahoo.com/fotoGezi
Kazı yerinden görüntüler ve dahası: catalhoyuk-site.tumblr.com

Anatolian Neolithic House

Bu blogdaki popüler yayınlar

Asteriks, Loreena McKennitt, Enya ve Yozgat

Sabahın erken saatinde tur otobüsünü bekliyorum. Durağa gelen bir kaç hanım "Yozgat'a mı gideceksiniz?" diye soruyor. "Evet" diye cevaplıyorum. İçlerinden birisi "Napacaksınız Yozgat'ta, işiniz mi yok?" diye soruyor. "Siz niye gidiyorsunuz?" diyorum. "Ben Yozgat'lıyım" diyor. Doğrusu bu durum Yozgat hakkındaki genel kanıyı özetliyor. Oysa ben size: "Enya, Loreena McKennitt ve Asteriks aslen Yozgat'lıdır" desem ne derdiniz?

Karboğazı Destanı

Karboğazı Muharebesi, Kurtuluş Savaşı'nda Toros dağlarında Fatma Nine, yörükler ve köylülerden oluşan Milli Kuvvetler ile Fransız ordusu arasında kara savaşı. Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı İmparatorluğu'nun yenilgisinden sonra Osmanlı ordusu Mondros Mütarekesiyle silahsızlandı. Müttefikler, ateşkesten 47 gün sonra 17 Aralık 1918'de Mersin'i işgal ettiler. Hemen ardından Fransa güney Anadolu'nun çoğunu işgal etti. Güneybatı İtalyan kontrolü altında olduğundan, Türkiye Akdeniz'le irtibatını kaybetti. Dağları kontrol etmek için Fransız planı : Fransa deniz kıyısını ve Çukurova gibi alüvyal ovaları kontrol etmeye çalıştı. Ancak Toros Dağlarındaki köylülerin ve göçebe Yörük obalarının kontrolü zordu. Dahası, Akdeniz kıyılarından Orta Anadolu'ya ana geçit olan antik çağın Kilikya Kapısı Gülek Geçidi, milli kuvvetlerin sürekli tehdidi altındaydı. Gülek Geçidi'nin etrafında Fransız hakimiyetini sağlama görevi için Binbaşı Mesnil yönetiminde bir tabu

Kurtuluş Savaşının Kadın Kahramanları: Şerife Bacı

Yıl 1921, Aralık ayında kar birdenbire bastırmış, Küre ve Ilgaz dağlarından geçen İnebolu-Ankara yolu kapanmıştı. Cepheye giden nakliye kolları geceye kalmadan yakın köy ve hanlara sığınmışlardı...