30 Mayıs Cumartesi, Akşam Marmaris Marinadayız. Teknede buluşuyoruz. Çevremiz teknelerle dolu. Teknelerden birisinin ismi dikkatimi çekiyor, Tombiş. Direkler ve sayısız iplerin arasından güneşin batışını izliyor, akşam yemeğimizi teknede yiyor, tanışıyor, sohbet ediyoruz. Geceyi teknede geçiriyor, pazar sabahı erkenden demir alıyoruz.
Kaptan sesleniyor: "Vira Dayı!!!"
Hepimiz güvertedeyiz. Halatların çözülmesini, demir alışımızı, limandan ayrılışı izliyoruz. Bizimle birlikte pek çok tekne ve Tombiş de demir alıyor.
Teknemizin ismi Lyra. İki direkli. Yönümüz Ağlimanı ve Batıkhamam. Birazdan mürettebat hızla ve alışkın hareketlerle beş yelkeni de açıyorlar.
Kaptan sesleniyor: "Bas!!!"
ve yelken basıyoruz denizci deyimiyle..
"Dönüyorum Dayı!!"
"Tamaam!!"
hafifçe dümen kırılır iskele yönüne.. Motorlar kapatılır.. Yelkenler rüzgarla şişer..
Yalnız rüzgarın sesi.. Dalgalar ve hepimiz kıç güvertede toplanmış, büyülenmiş gibi izliyor ve dinliyoruz:
"I am sailing.."
"stormy waters.."
"to be there with you.."
"to be free.."
diyor Rod Steward.
Yönümüz Göcek, Yassıca adalar ve koylar labirenti.. Muhteşem sakin ve derin bir koya demirliyoruz.. Ilık sulara dalıyoruz. Biz yüzerken güneş adaların arasından batıyor. Güvertede yemeğimizi yiyoruz. Gökyüzünde ışıl ışıl binlerce yıldız... "Ülkemi tanımamışım..." diyorum...
1 Haziran Salı sabah güneşin doğuşunu izliyoruz. Aslında kamaralarımız son derece rahat olmakla birlikte pek çok arkadaşımız uyku tulumlarının içinde güvertede yatmayı tercih ediyorlar.. Gecelediğimiz koylar o kadar sakin ki bazen bir teknede olduğumu unutuyorum... Sabah kahvaltımızdan sonra demir alıyoruz. Yönümüz Fethiye.. Gizli ve gizemli koyların, adaların arasındaki labirent gibi kanallardan geçerek yolumuza devam ediyoruz. Teknemiz son derece sessiz yol alıyor. Sanki hala yelkenle ilerliyoruz...
Fethiye'deyiz... Tombiş de burada... Mürettebat çok hoş bir Ege şivesiyle selamlaşıyor.. Geceyi Fethiye'de geçiriyoruz... Sabah Fethiye Limanında kahvaltımızı yapıyoruz. Kahvaltıdan sonra halatları çözüyor, demir alıyoruz.
"Vira!!"
Diğer tekneler de teker teker açılıyorlar. Tombiş de açıldı...
Rüzgar var. Tayfa yerlerine geçiyor...
Dayı sesleniyor..
"Basıyorum yavaş yavaş!"
Kaptan:
"Bekle!" eliyle dur işareti yaparak.
"Tamaam!"
ve yelken basıyoruz...
Hava güzel mi güzel,
yönümüz uygun,
rüzgar iyi...
kaptanın yüzünde memnun bir ifade,
ve diğer teknelere fark atmanın verdiği şeytanca bir gülüş...
"Dayı!!"
"??"
"Kafadan aldı!!"
"Böyle gitsek?!"
"Göcek Adası!!"
"Göcek Adasına doğru gidelim işte!!"
"Tamaam!!"
Tayfa koşarak yerlerine geçer... İstikamet Göcek Adası...
Bu harikulade organizasyon Aleida'ya ait... Teşekkürler Aleida!! Bütün bunlar senin sayende...
Herkes kıç güvertede toplanmış... Orada bizi birbirimize bağlayan bir şey var... Kimse ayrılmak istemiyor... Bir türlü bırakıp ön tarafa gidemiyorum...
Tayfa ile konuşuyorum.. Yelkenleri çek, güverteyi temizle, yemek yap, bara bak, bulaşıkları yıka, odalara bak, demir al, yolcularla iyi iletişim kur, halat çek, yabancı dil bil, gülümse...
"Memnun musunuz??"
"Memnunuz!" diyorlar...
"Memnun olmasak durur muyuz!!"
Yüzlerinde memnun etmenin, iyi bir iş çıkarmanın ve takdir edilmenin mutluluğu var...
Haziran güneşi Akdeniz'in gizli, gizemli koylarını ısıtırken hafif bir sis etrafı kaplıyor. Buharlaşma...Buralarda gökyüzünün en mavi ve renklerin en parlak olduğu zaman mart ayı diyor Dayı...
Sarsala koyunda demir atıyoruz. Deniz öyle çarşaf gibi ki...
Sanki teknede değil de bir otelde ya da evde kalıyoruz... Aslında baba evime daha çok benziyor... Sofranın birlikte hazırlanışı ve birlikte toplanışı falan... Belki de dünya üzerinde hiç tanıyamayacağımız insanlarla bir aile gibiyiz... "Uluslararası ailem!" diyorum..
Sarsala koyunda geceliyoruz. Güneş sabah 5:30 sularında karşıdaki muhteşem boğazdan doğacak... Sabah fotoğraf çekebilmek için saatimi kurup yatıyorum.. Ama gerek kalmadan uyanıyorum. Ve yalnız olmadığımı görüyorum... Yolcuların yarısı ya güvertede uyku tulumlarında ya da kalkmış bile... "Gökte sayısız yıldız varken beş yıldız'a tav olmayın..." diyor İlhan.
Türkiye'yi hiç tanımadığımız çıktı ortaya... "Ben tekne gezisi yaptım" diyebilirsiniz ama ilgisi yok... Eğer denizde yatmadınızsa, gün bulutların arasından doğarken güvertede uyanmadınızsa...
Teknemiz 26 metre. Salma ile birlikte sualtı derinliği 2.5 metre. Demir attığımız koylarda neredeyse hiç kımıldamıyor. Eski bir balıkçı teknesinden yelkenli haline dönüştürülmüş. Bir gulet. Yani geleneksel bir akdeniz teknesi...
Bedri Rahmi koyuna uğrayıp Bedri Rahmi'nin kaya üzerine yapyığı balık resmini görüyoruz. Tersane adasında öğle yemeği için demirliyoruz. Kekik ve Adaçayı kokuları etrafı kaplamış. Kuş sesleri ve keçilerin birbirlerini çağırmak için çıkardıkları sesleri dinliyoruz.
______
"At bakalım Dayı!!"
"Nee?"
"Aat!!!"
"Sana neden Dayı diyorlar?"
Gülüyor.. "Ben onların hepsine dayılık yapıyorum da ondan..."
"Saaal!!!"
Demir atıyoruz, halat bağlıyoruz..
"Burası neresi Kaptan?"
"Burası Ağ Limanı."
Ağ Limanı oldukça korunaklı bir koy. Antik bir Roma yolundan Roma şehir kalıntılarına bir yürüyüş yapıyoruz. Harikulade bir yol. Doğal katman kayalardan oluşan arazi yapısından yararlanılarak yapılmış. Tepedeki tapınak ve benzeri yapıların bulunduğu kompleksi bizim demir attığımız koya ve küçük limana bağlıyor. Tepedeki çoban kulübelerinden sonra Roma tapınak kalıntıları bizim için sürpriz oluyor.
Sabah 5:15 de muhteşem bir gündoğumu ile birlikte demir alıyoruz. "Herkes ayakta..." diyor Douglas şaşkın bir ifadeyle.
Bu gün son gün. Herkeste biraz hüzün hissediyorum. Denizde olduğumuzu biraz hissediyoruz. Tekne tatlı tatlı sallanıyor. Kamarama çekiliyorum. Tahtaların gıcırtısı ve dalgaların çıkardığı sesleri dinliyorum. Kamara her ihtiyacın en küçük hacimde karşılandığı bir tasarım...
İstikamet Kadırga, Cennet Adası ve artık Marmaris dönüş yolundayız...
Ve işte Marmaris göründü... Bizi bir paraşütün gülen yüzü karşılıyor... Herkes kıç güvertede toplanıyor. Veda zamanı. Teknemiz halatlarını bağladığında sıra ile vedalaşıyoruz...
Bir dahaki sefere görüşmek üzere...