Ana içeriğe atla

Aspendos Uluslararası Opera ve Bale Festivali

Aspendos Uluslararası Opera ve Bale Festivali

Her yıl Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü organizasyonuyla Haziran Temmuz aylarında, olağanüstü akustiğe sahip 2000 yıllık Antik Aspendos Tiyatrosu’nda gerçekleştirilen Aspendos Uluslararası Opera ve Bale Festivali, dünyaca tanınmış pek çok topluluğun sahne almak istediği bir festival haline gelmiştir.

Aspendos Uluslararası Opera ve Bale Festivali

24 Ekim 2003 tarihinde Avrupa’nın saygın kuruluşları arasında olan Avrupa Festivaller Birliği’ne (EFA - European Festivals Association) kabul edilen Aspendos Uluslararası Opera ve Bale Festivali, dünyadaki diğer festivaller arasında saygın yerini almıştır. İngiltere’de yayınlanan Independent Gazetesi’nin, dünyanın dört bir yanında düzenlenen opera festivalleri arasında 2004 yılında yaptığı araştırmada en iyi 10 festival arasında 5. sırada yer alan Aspendos Uluslararası Opera ve Bale Festivali, aynı zamanda dünyanın ilk ve tek “Kalite Yönetim Belgesi” ne TS-EN-ISO 9001: 2000 sahip festivalidir.

Bu yıl da festivalde Aida, La Bayadere, Il Trovatore, Winds in the Void, Jivago, Zhivago, Sihirli Flüt, The Magic Flute, Emrah İle Selvihan, Emrah and Selvihan, Otello, Manon, Carmen, Carmina Burana gibi tanınmış eserler sergilenmiştir.

ASPENDOS: Antalya-Alanya arasında, Antalya’ya 45 km. uzaklıkta Köprüçay (Eurymedon) Nehri’nin yanında kurulmuş olan Aspendos, tiyatrosuyla dünyaca tanınmaktadır.

Şehrin Truva Savaşı’ndan sonra Pamphylia’ya gelen Argive kolonicileri tarafından kurulduğu söylenir. Aspendos eski çağlarda politik bir güç olarak önemli rol oynamamıştır ve kolonileşme döneminden sonra bir süre Likya egemenliği altında kalmıştır. Büyük İskender Perge’yi ele geçirdikten sonra M.Ö. 333’te Aspendos’a girmiş, İskender’in ölümünden M.Ö. 133’e kadar Pergamum Krallığı’nın eline geçmiştir. Aspendos diğer Pamphylia şehirleri gibi en parlak dönemine M.S. 2.-3. yüzyıllarda ulaşmış ve yapıların büyük bölümü bu çağda yapılmıştır. 13. yüzyılın başından itibaren, Aspendos, Selçuklu Türklerinin yerleşimlerinin izlerini taşımaya başlar. Özellikle I. Alaeddin Keykubat’ın hükümdarlığı sırasında tiyatro, Selçuklu tarzında zarif çinilerle süslenmiş ve saray olarak kullanılmıştır.

Kente gelen yolun sonunda en görkemli ve en eksiksiz Roma tiyatrosu örneği ile karşılaşılır (M.S. 2. yüzyıl). Caeva yarım daire şeklindedir ve geniş bir diazoma ile ikiye bölünmüştür. Yukarda 21, aşağıda 20 oturma sırası vardır. Tiyatronun 10.000 - 12.000 kişilik oturma kapasitesine sahip olduğu söylenebilir. Son yıllarda düzenlenen etkinliklerde tiyatroya 20.000 seyircinin alınabildiği görülmüştür. Aspendos’un başlıca diğer kalıntıları tiyatronun batısında yeralan Akropolisin yukarısındadır. Tiyatronun yanından başlayan bir patikadan ulaşılan Akropoliste karşılaşılan ilk yapı, 27x105 metre ölçülerindeki Bazilikadır. Bazilikanın güneyinde Agora vardır. Agoranın kuzeyinde, bugün sadece ön duvarı ayakta duran Nymphaeum ve onun arkasında bir Bouleterion ya da Odeon olarak kullanılan bir yapı daha bulunmaktadır. Aspendos’un gözden kaçırılmaması gereken bir diğer kalıntısı da su kemerleridir. Su, kaynağından 15 metre yüksekliğindeki kemerlerin üzerinde, oyulmuş taş bloklardan oluşan bir kanal aracılığıyla şehre getirilirdi.

Ulaşım

Her on dakikada bir Antalya Otogarı'ndan Kemer'e araç bulunabilir. Karayolunun denize paralel olduğu yerler çok güzel bir manzaraya sahip olup aynı zamanda oldukça virajlı ve gece saatlerinde de karanlık olduğundan sürücülerin çok dikkatli olması gerekir. Kemer'den Antalya - Finike yolunu kullanarak Ege'ye, Burdur istikametinden E-5 karayolu ile İstanbul, İzmir ve Ankara'ya gidebilirsiniz.

Antalya Limanı'ndan hareket eden teknelerle Kemer'e ulaşmak mümkün. Yat turları ile bu bölgeye gidilebiliyor. Civardaki beldelerden de bu yöreye bot turları düzenleniyor. Havayolu ulaşımını tercih edenler en yakın alan olan Antalya Uluslararası Havaalanı'nı kullanıyor. Havaalanı ile Kemer arası 1 saat...Kemer içinde çok sayıda araba kiralama acentası var, özellikle cip kiralamak çok yaygın...

Nerede Ne Var ?

15.000 kişi kapasiteli Aspendos Tiyatrosu'nun en önemli özelliği, dayanıklılığı. Bölge pek çok deprem görmüş, ama şaşırtıcı mimarisiyle Aspendos Tiyatrosu hep ayakta kalmış.

Aspendos Tiyatrosu, Roma tiyatro özelliklerini taşır. Yan ana girişlerin üzerinde, kent elitlerinin oturduğu localar bulunur. Auditoriumun en üst sırası 58 sütun ve kemerden oluşan bir galeriyle çevrelenmiştir. Tüm auditorium altta 21, üstte 20 olarak toplam 41 oturma sırasına sahip. İmparator Antonius Pius (138-164) döneminde, yerel mimarlar Xenon ve iki erkek kardeşi Curtius Chrispinus and Curtius Auspicatus tarafından inşaa edilen bu tiyatro, akustik düzeniyle de ilgi çekiyor. Bunu, kendiniz bile test edebilirsiniz. Tiyatronun en üst basamaklarına çıkın ve seyahat arkadaşlarınızı sahne bölümüne gönderin, onların alçak sesle konuşmalarını rica edin. Eğer çevrede çok gürültü yoksa, onların ne konuştuklarını rahatça duyabilirsiniz. Aspendos'u ziyaret eden turistler bu oyunu oynamayı çok seviyorlar.

Aspendos için bir efsane de üretilmiş. Yöredeki halkın inandığı bir söylentiye göre; Antonius Pius'un çok güzel bir kızı varmış, iki mimar bu kıza çok aşıkmış. Antonius Pius ikisine de birer ödev vermiş, hangisi en güzel ve yararlı yapıtı ortaya koyarsa, kızını onunla evlendirecekmiş. Bir mimar Belkıs'a su getiren akuadükü inşaa etmiş, öteki de tiyatroyu. Hükümdar yapıtların güzelliği karşısında çok şaşırmış ve kararsız kalmış. Kızını ortadan ikiye böldürmek istemiş. Akuadükü yapan mimar, kızı daha derinden seviyormuş, bu bölünmeye hemen itiraz etmiş, "Kızınızı tiyatroyu yapan mimarla evlendirin, hükümdarım", demiş.

Tiyatro, 1930'lu yıllara kadar bakımsız ve otlar içindeymiş. Yöreyi ziyaret eden Mustafa Kemal Atatürk, kültür hazinelerine duyarlı bir yönetici olarak, tiyatronun hemen bakıma alınmasını ve kullanılır hale gelmesini istemiş. Aspendos Tiyatrosu Müzesi'nde 1930 öncesine ait fotoğraflar var. Bu fotoğraflarda bu tarihi yapıtın bir zamanlar ne kadar ihmal edilmiş olduğunu görebiliyorsunuz. Yani, Aspendos'un şimdiki bakımlı halini Atatürk'e borçluyuz. Aspendos Tiyatrosu Müzesi, içinde dönemin tiyatro anlayışı ile ilgili yazıları, aktör resimlerini ve tiyatronun çeşitli fotoğraflarını içermektedir.

Antik tiyatronun güneyinde yer alan Bazilika-Agora, otların içinde, oldukça harap bir halde görülmektedir. Dolayısıyla tiyatronun arkasından dolanıp, patikadan yukarı doğru yürümeniz gerekiyor. 200 metre kadar olmasına rağmen, otlar ve dikenler nedeniyle yorucu bir yol. Üstelik patika boyunca, çeşitli mermer kalıntılara rastlıyorsunuz, yani tarih ayaklarınızın altında. Tepenin yukarısında, gymnasium ve hamam kalıntıları, çeşme kalıntılarına rastlıyorsunuz. Agoranın kuzey kısmında yer alan bu çeşmenin bugün sadece ön kısmı görülebiliyor. Kent meclisi binasının kalıntıları da hemen kuzey batıda. Agora'da kalıntıları açıklayan levhalar bulunmuyor. Bu nedenle her yere dikkatle bakmak gerekiyor. Müge çiçekleri, yabani papatyaların kapladığı eski kent merkezinin doğusunda da bir nekropol bulunuyor. Bu bölgedeki kazılar Antalya Müzesi'nce yürütülüyor.

225 metre uzunluğundaki Belkıs Köprüsü, eskiden Eurymedon olarak bilinen Köprüçay üzerinde kurulmuş. Romalılar'ın yaptığı köprünün kalıntıları üzerine, Anadolu Selçuklu İmparatoru Alaaddin Keykubat döneminde (1219-1236) bir köprü daha inşaa edilmiş. 1996-1998'de restore edilmiş ama daha sonra üzerinden geçen araçların tarihi kalıntıya zarar verdiği gerekçesiyle kapatılmış. Bugün köprünün üzerine araç giremiyor.

Belkıs Köyü Akuadükü'nün Antonius Pius döneminde, tiyatroyla eş zamanlı yapıldığı düşünülüyor. Su kemerlerinin ortasından dar bir geçitle yukarı çıkılıyor. Yukarı çıkan geçit, dar ve karanlık merdivenlerle kaplı, döne döne en üst kısma varılıyor. Yukarı çıkmak için bir miktar tırmanmak ve merdivenli kısma ulaşmak gerekiyor. Kemerlerin büyük bir bölümü harap olmuş, ancak doğuya ilerlediğinizde Bizans döneminden kalan künkleri görüyorsunuz.

ASPENDOS (BELKIS)

Helen geleneğine göre Aspendos, Mopsos’un öncülüğü altında Argos’tan gelen kolonistler tarafından kurulmuştur. M.Ö. 5.ve 4. yüzyıl paraları üzerinde kentin adı Estvediye olarak geçer. Bu kent adı, Adana yakınlarında Karatepe’de bulunmuş olan ve M.Ö. 8. yüzyıl tarihiyle Hitit hiyeroglif yazıtlarında Asitawadia ya da Asitawada olarak bahsedilen kralın adından alınmıştır.

Aspendos, M.Ö. 5. yüzyılın başlarında Side dışında gümüş para basan tek kent idi. Aspendos’un 500-1000 m. doğusundan akan Eurymedon Irmağı o zamanlar kente kadar ulaşıma elverişli idi ve böylece Pers donanması M.Ö. 468’de Eurymedon Savaşından önce Aspendos’da demir atmıştı. M.Ö. 330’da Büyük İskender aşağı kenti işgal etti. Hellenistik Dönem’de, Side gibi Aspendos da varlıklı bir yerleşme yeri idi. M.Ö. 190 yılındaki Magnesia ad Sipylum Savaşı’ndan sonra Aspendos, Roma ile iyi ilişkiler kurdu. III. Attalos’un ölümü üzerine, Asia Eyaleti’ne dahil edildi ve Roma egemenliği altında zenginliğini sürdürdü. Günümüzdeki kalıntılar o döneme aittir. Aspendos’un Roma Dönemi öncesine ilişkin izler bugüne değin bulunamamıştır.

ASPENDOS ANTİK TİYATROSU

Anadolu hiç kuşkusuz bir tarih, kültür ve bunlara bağlı olarak turizm cennetidir. Pek çok eski uygarlığın beşiği olan Anadolu, güney ve batısında eski Yunan ve Roma uygarlıklarının çeşitli yapılarını da barındırmaktadır. Tiyatrolar, bu uygarlıkların günümüze kadar gelebilmiş kentlerinin en görkemli yapılarındandır.

Kültür varlıkları açısından çok zengin olan Anadolu’da 50 kadar büyük, küçük tiyatronun kazıları yapılmış ya da yapılmakta olup, bu tiyatrolar toprak yüzeyine çıkartılmıştır. Aspendos Tiyatrosu yalnızca Anadolu’nun değil, tüm Avrupa ve Kuzey Afrika Roma tiyatroları içinde en iyi korunmuş durumda olanıdır. Aspendos kenti Pampilya’da, tiyatro ise akropolisin güneyinde yer almaktadır. Bu tiyatronun maksimum kapasitesi 9.000 kişidir. Auditoriumu (seyirci oturma alanı)oldukça dik eğimli bir yamaca oturmuştur. Bu eğim nedeniyle de görsel ve akustik özellikleri açısından diğer tiyatrolardan daha üstündür.

Tiyatro Marcus Aurelius döneminde (İ.S.161-180) mimar Zenon tarafından tasarlanmıştır. Daire şeklindeki orkestra, auditorium ile sahne yapısı arasında yer almaktadır. Oturma alanının en üstünde 59 tonozdan oluşan yarım daire şeklinde bir galeri vardır. İzleyicilerin bu galeriyi yağmurda sığınak olarak kullandıkları sanılmaktadır. Aspendos Tiyatrosu’nun günümüze bu denli sağlam ulaşmasının nedenlerinden biri de hiç kuşkusuz Selçuklular döneminde restore edilmiş olmasıdır.

Bu blogdaki popüler yayınlar

Asteriks, Loreena McKennitt, Enya ve Yozgat

Sabahın erken saatinde tur otobüsünü bekliyorum. Durağa gelen bir kaç hanım "Yozgat'a mı gideceksiniz?" diye soruyor. "Evet" diye cevaplıyorum. İçlerinden birisi "Napacaksınız Yozgat'ta, işiniz mi yok?" diye soruyor. "Siz niye gidiyorsunuz?" diyorum. "Ben Yozgat'lıyım" diyor. Doğrusu bu durum Yozgat hakkındaki genel kanıyı özetliyor. Oysa ben size: "Enya, Loreena McKennitt ve Asteriks aslen Yozgat'lıdır" desem ne derdiniz?

Karboğazı Destanı

Karboğazı Muharebesi, Kurtuluş Savaşı'nda Toros dağlarında Fatma Nine, yörükler ve köylülerden oluşan Milli Kuvvetler ile Fransız ordusu arasında kara savaşı. Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı İmparatorluğu'nun yenilgisinden sonra Osmanlı ordusu Mondros Mütarekesiyle silahsızlandı. Müttefikler, ateşkesten 47 gün sonra 17 Aralık 1918'de Mersin'i işgal ettiler. Hemen ardından Fransa güney Anadolu'nun çoğunu işgal etti. Güneybatı İtalyan kontrolü altında olduğundan, Türkiye Akdeniz'le irtibatını kaybetti. Dağları kontrol etmek için Fransız planı : Fransa deniz kıyısını ve Çukurova gibi alüvyal ovaları kontrol etmeye çalıştı. Ancak Toros Dağlarındaki köylülerin ve göçebe Yörük obalarının kontrolü zordu. Dahası, Akdeniz kıyılarından Orta Anadolu'ya ana geçit olan antik çağın Kilikya Kapısı Gülek Geçidi, milli kuvvetlerin sürekli tehdidi altındaydı. Gülek Geçidi'nin etrafında Fransız hakimiyetini sağlama görevi için Binbaşı Mesnil yönetiminde bir tabu

Kurtuluş Savaşının Kadın Kahramanları: Şerife Bacı

Yıl 1921, Aralık ayında kar birdenbire bastırmış, Küre ve Ilgaz dağlarından geçen İnebolu-Ankara yolu kapanmıştı. Cepheye giden nakliye kolları geceye kalmadan yakın köy ve hanlara sığınmışlardı...