Ana içeriğe atla

Tarihin En Eski Başkentlerinden Biri: Ankara




Ankara'nın bilinen tarihi 4000 yıldan daha öncesine, Hattiler ve Bronz Çağına kadar uzanır. Bunu Hititler, Frigler, Lidyalılar, Persler, Makedonyalılar, Galatlar, Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular ve Osmanlılar izler.

 Ankara ve çevresinde bilinen en eski yerleşim Bronz Çağı'nda Hatti medeniyetine aittir. Milattan önce 1200 yıllarından önce Hititlerin Ankara'yı Ankuvaş olarak adlandırdıkları arkeolojik buluntulardan anlaşılmaktadır. Günümüzden 3000 yıl önce Kral Midas'ın şehri Gordion'da meydana gelen deprem Friglerin başkentini önemli ölçüde harap etmesinden sonra Ankara kitlesel göçlerle hızlı bir şekilde büyüdü ve önemi arttı. Frig geleneğine göre şehrin kurucusu Kral Midas'tır. Ancak bilinen tarihi çok daha öncelerine gider.

Lidya ve Pers Dönemleri

Frigleri önce Lidya sonra Pers hakimiyeti izledi. Ancak şehrin güçlü Frig kökleri değişmedi. Bu etkinin Roma döneminde bile korunduğunu mezar taşlarındaki izlerden anlıyoruz. Hatta bugün bile bize çok tanıdık gelen pek çok inanış ve gelenekler köklerini Frig ve Hitit geleneklerinden alır. Pers hakimiyetine Makedon Kral Büyük İskender son verdi.

Büyük İskender

Milattan önce 333 yılında, Gordion'daki düğümü kılıcının bir darbesiyle kesen İskender Ankara'yı İmparatorluğunun sınırlarına katarak yoluna devam etti. Milattan önce 323 yılında Babil'de ölümünden sonra krallığı generalleri arasında bölüşüldü. Ankara ve çevresi Antigonus'un payına düştü. Şehir daha sonra Yunan ve Pontus işgali altında Karadeniz, Kırım yoluyla Kuzey; Asur, Kıbrıs, Lübnan yoluyla güney; Kafkasya, İran yoluyla Doğu ile ticaretin sürdürüldüğü bir ticaret merkezi olarak gelişti. Şehir Ankira (çıpa) olarak adlandırıldı.

Galatlar - Keltler

Milattan önce 278 yılında şehir Kelt kökenli Galatlar tarafından alındı. Bu dönemde Ankara 'Tectosage' kabilesinin merkezi oldu. Evet, bildiğimiz Keltler. Hani İngiltere'de, İrlanda'da, İskoçya'da yaşayan. Hani Loreena McKennitt, Enya, Celtic futbol kulüpleri ile tanıdığımız... Trocmi aşireti Pessinus'u (Balhisar), 'Tolistobogii' (Tolstibogii) klanı da Yozgat yakınlarında Tavium'u merkez yaptılar. Bölgede Frigce konuşulmakta iken Kelt dili konuşulmaya başlandı.

Romalılar

İsa'nın doğumundan 25 yıl önce Ağustos ayına adını veren Roma İmparatoru Ogüst (Augustus) şehrin kontrolünü ele geçirdi. Ancyra, Roma'nın Galatia ilinin merkezi olarak ticari önemini sürdürdü. "Monumentum Ancyranum" Augustus Roma Tapınağı ve Anıtı; "Res Gestae Divi Augusti" tapınağının duvarlarında mermere yazılı Ogüst yasaları ile tanınır. Ancyra şehrinin en önemli kalıntıları bugün Ulus ve kale civarındadır.

Ogüst Ankira'yı orta Anadolu'daki üç idari merkezden birisi yapmaya karar verdi. Şehir halkı Frigler ve Keltlerden (Galatlar) oluşuyordu. Galatlar Welsh ve Gaelic diline yakın bir dil konuşuyorlardı. Galler'de konuşulan ve Asteriks çizgi romanlarından tanıdığımız, hani Roma'lıları çılgına çeviren sevimli kahramanlar, Galya'lıların konuştuğu diller... Bu dönemde diğer Kelt merkezleri de önemini korudular, ama Ankyra büyük bir metropol halini aldı.

Roma İmparatorluğunun altın dönemlerinde şehrin nüfusu 200,000 kişiydi. Roma imparatorluğunun çöküşünden sonra Ankara 20. yüzyıla kadar hiç bir zaman bu kadar nüfusa ve öneme erişemedi.

Roma şehrinin ortasından Ankara çayı akıyordu. Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerinde Ankara Çayı şehrin kuzey sınırın oluşturuyordu. Güneyde, şehrin tam karşısında Çankaya tepesinde yazlık konaklar vardı. Hatta şimdi Cumhurbaşkanlığı Köşkünün bulunduğu yere çok da uzakta olmayan kalıntıları 19. yüzyıla kadar gelmişti. Şehir Batıya doğru Gençlik Parkına ve İstasyona kadar, güneyde ise Hacettepe Üniversitesi'ne kadar uzanıyordu. Yani her bakımdan Britanya ve Galya'daki Roma şehirlerinden daha büyük bir şehirdi.

Gotlar ve Arap İstilaları

Ankira'nın önemi Kuzey-Güney ve Doğu-Batı yollarının kavşak noktasında bulunmasından kaynaklanıyordu. Doğuya giden büyük imparatorluk yolu Ankara'dan geçiyordu ve imparatorların ve orduların başarısı bu yola bağlıydı. Ama Roma karayolu sistemini kullanacak olanlar yalnızca Romalılar değildi. Aynı şekilde istilacılar ve akıncılar da bu yollardan geldiler. İsanın doğumundan 250 yıl sonra Gotlar, evet Gotlar, Ankira'yı istila ettiler ve Kapadokya'ya kadar gidip ganimet ve köleler esirler topladılar.

Savaşçı Prenses Zeynep

Gotlardan sonra Araplar geldiler. Suriye çöllerinden gelen, antik çağlarda büyüleyici güzelliğiyle dillere destan olan Palmira Kraliçesi Zeynep (Zenobia) Ankara'yı egemenliğine aldı. Roma imparatorluğunun zayıflığından istifade eden Araplar on yıl kadar hüküm sürdüler. Herkül ve Conan dizilerinden Zeyna (Xena-Xenia) ve Zenobia olarak tanıdığımız Hollywood kahramanları da aslında Palmira Kraliçesi Zeynep'ten esinlenerek yaratılmış karakterlerdir.

Roma ve İlk Hristiyanlar

Şehir İmparator Aurelian döneminde 272 yılında tekrar Romalılar tarafından geri alındı. Takip eden imparatorlar döneminde Ankara'yı batıya bağlayan bir yol yapım ve imar çalışması yürütüldü.

Roma İmparatorluğu'nun parlak dönemlerinde Ankara büyük bir ticaret ve yönetim merkeziydi. Yüksek rütbeli bir vali geniş bir vilayet sarayından yönetirdi. Üçüncü yüzyılda diğer Anadolu şehirleri gibi Ankara da sürekli saldırılar ve işgaller nedeniyle askeri bir merkez görünümüne bürünmüştü. Bu dönemler Hristiyanlığın da yayıldığı dönemlerdi.

Hz.İsa'dan sonra, Hristiyanlığın ilk yıllarında ilk inananlar Roma'nın baskılarına maruz kaldılar. Diocletian ve yardımcısı Galerius zamanında baskı ve eziyetler korkunç boyutlara ulaştı. İlk rahiplerden Aziz Clement Roma yöneticileri tarafından ölüme mahkum edildi. Bugün Ulus'ta Işıklar caddesinde gömülüdür.

Ancak baskıların bir işe yaramadığını gören Roma Hristiyanlığı kabul etti ve Ankira bir Hristiyanlık ve Konsül merkezi haline geldi. Bu dönemde baskı ile Romalılara boyun eğen ilk inananların tekrar kazanılmasına çalışıldı. Hristiyanlık hızla yayıldı, rahipler, keşişler ve uzayıp giden teolojik tartışmalar günlük hayatın hakim unsuru haline geldi. Bu dönemde Hristiyanlık içinde Arian mezhebinin bir kolu da burada oluştu.

362-363 yıllarında, Temmuz ayına adını veren İmparator Julian Perslere karşı bir sefer için Ankira'ya geldi. Bu arada pek çok Hristiyan din adamını da ortadan kaldırdı. Julian'ı "Britanya Okyanusundan Barbar kavimlere kadar tüm dünyanın efendisi" olarak tarif eden bir taş kaide halen Ankara Kalesi içinde, doğu duvarlarının iç yüzündedir. 362 yılında İmparator Julian adına dikilen sütun da hala ayaktadır. 375 yılında Ankira'da toplanan Arian piskoposları pek çok Hristiyan din adamını azlettiler.

Bizans Dönemi

Dördüncü yüzyılda Ankira bir İmparatorluk tatil merkezi haline gelmişti. İstanbul Doğu Roma İmparatorluğu'nun başkenti olduktan sonra dördüncü ve beşinci yüzyıllarda imparatorlar, yazları, boğazın nemli havasından kaçmak için Ankira'ya yaylaya geliyorlardı. Pek çok kanun burada çıkarılmış ve Ankira kanunları olarak anılmıştır.

Şehrin askeri ve lojistik önemi Bizans dönemi boyunca devam etti. Altıncı yüzyıldan sonra defalarca Araplar tarafından ele geçirilmesine rağmen 11.yüzyılın sonlarına kadar Bizans için önemli bir merkez olma özelliğini korudu.

Selçuklu ve Osmanlı Dönemi

1071 yılında Selçuklu Sultanı Alparslan'ın Malazgirt'te Anadolu'nun kapısını Türklere açmasından sonra 1073 yılında Selçuklu hakimiyetine, 1356'da Orhan Bey ile Osmanlı hakimiyetine geçti. 1402 yılında Ankara Savaşı ile kısa bir süre Timur hakimiyetine girdi.

13 Ekim 1923'de Türkiye Cumhuriyeti'nin başkenti oldu.

Bir tarafta Roma, Bizans ve Osmanlı mirasını barındıran, dar sokakları, eski binalarıyla eski şehir, Ulus, diğer tarafta Kızılay ve çevresinde gelişen, geniş caddeleri, otelleri, tiyatroları, mağazaları, alışveriş merkezleri, yüksek ve modern binaları, resmi daireler, bakanlıklar, elçilikleriyle, Yenişehir olmak üzere iki ayrı bölge olarak gelişti.

Ankara Dünya'nın en eski hükümet ve yönetim merkezlerinden ve başkentlerinden birisidir. Tarihi boyunca hep bir hükumet merkezi olarak kalmasa da, Londra, Paris, Madrid, hatta Istanbul gibi şehirler daha başkent olmadan önce Ankara uzun zamandır önemli bir yönetim merkeziydi.

Fotoğraflar: anatolian-backpacker.blogspot.com

Bu blogdaki popüler yayınlar

Asteriks, Loreena McKennitt, Enya ve Yozgat

Sabahın erken saatinde tur otobüsünü bekliyorum. Durağa gelen bir kaç hanım "Yozgat'a mı gideceksiniz?" diye soruyor. "Evet" diye cevaplıyorum. İçlerinden birisi "Napacaksınız Yozgat'ta, işiniz mi yok?" diye soruyor. "Siz niye gidiyorsunuz?" diyorum. "Ben Yozgat'lıyım" diyor. Doğrusu bu durum Yozgat hakkındaki genel kanıyı özetliyor. Oysa ben size: "Enya, Loreena McKennitt ve Asteriks aslen Yozgat'lıdır" desem ne derdiniz?

Karboğazı Destanı

Karboğazı Muharebesi, Kurtuluş Savaşı'nda Toros dağlarında Fatma Nine, yörükler ve köylülerden oluşan Milli Kuvvetler ile Fransız ordusu arasında kara savaşı. Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı İmparatorluğu'nun yenilgisinden sonra Osmanlı ordusu Mondros Mütarekesiyle silahsızlandı. Müttefikler, ateşkesten 47 gün sonra 17 Aralık 1918'de Mersin'i işgal ettiler. Hemen ardından Fransa güney Anadolu'nun çoğunu işgal etti. Güneybatı İtalyan kontrolü altında olduğundan, Türkiye Akdeniz'le irtibatını kaybetti. Dağları kontrol etmek için Fransız planı : Fransa deniz kıyısını ve Çukurova gibi alüvyal ovaları kontrol etmeye çalıştı. Ancak Toros Dağlarındaki köylülerin ve göçebe Yörük obalarının kontrolü zordu. Dahası, Akdeniz kıyılarından Orta Anadolu'ya ana geçit olan antik çağın Kilikya Kapısı Gülek Geçidi, milli kuvvetlerin sürekli tehdidi altındaydı. Gülek Geçidi'nin etrafında Fransız hakimiyetini sağlama görevi için Binbaşı Mesnil yönetiminde bir tabu

Kurtuluş Savaşının Kadın Kahramanları: Şerife Bacı

Yıl 1921, Aralık ayında kar birdenbire bastırmış, Küre ve Ilgaz dağlarından geçen İnebolu-Ankara yolu kapanmıştı. Cepheye giden nakliye kolları geceye kalmadan yakın köy ve hanlara sığınmışlardı...