Ana içeriğe atla

Antik Dünya'nın Kültür Merkezi: Tarsus



Toroslar'ın karlı ve dumanlı tepelerinden beslenen Cydnus, yani Tarsus Çayı, Çukurova'yı, antik çağların Kilikya ovasını suladıktan sonra suyunu Akdeniz'e boşaltır. Tarsus kara ve deniz yollarını birleştiren bir kesişim noktasında kurulmuştur. En eski çağlarda Tarsos olarak anılan şehir ismini muhtemelen pagan tanrı Tarku'dan almaktadır.

Tarsus tarihi boyunca çok önemli bir ticaret merkezi olduğu gibi bugün de Çukurova'nın tarımsal ve endüstriyel üretiminin pazarlandığı ve ihraç edildiği bir merkezdir. Tarım makinaları, yedek parçaları, tekstil, meyva ve gıda ürünleri, tuğla, seramik gibi pek çok ürünler...

Tarım önemli bir gelir kaynağıdır. Toprağın yarısı ekili ve dikili alanlardır, kalan yarısı ise, orman ve makiliktir.

Tarih

Şehrin merkezinde tarihi ve eski evlerinin arasında dar sokaklarında dolaşırken, Amerikan Koleji'nin hemen yanında antik çağlardan bir sürpriz gibi karşınıza çıkıveren Gözlükule höyüğünde yapılan kazılar şehrin tarihinin Neolitik çağa kadar uzandığını, kesintisiz olarak Kalkolitik ve Erken Bronz çağında devam ettiğini göstermektedir.

Şehir tarihte Anadolu'yu ve Suriye'yi ve çok daha uzaklardaki ülkeleri birleştiren pek çok ticaret yolunun kesiştiği bir kavşakta kurulmuştur. Ancak kalıntılar yapılarla örtüldüğünden bu gün arkeolojik olarak pek az bir bölümü bilinmektedir.

Şehrin ilk kurucuları, Asur kralları Esarhaddon, Shalmaneser I, Sennacherib'in savaş öykülerinde geçen Tarsisi'ler Sami kökenli olabilirler. Bir Antik Yunan efsanesi Asurbanipal'e ve Donuktaş'ta Asurbanipal lahdi olarak bilinen anıta atıf yapar. Ancak bu anıtın kökeni tam olarak bilinmemektedir. Altıncı yüzyılda önemli bir coğrafya, mitoloji ve dinsel referans kaynağı olan Ethnica adlı kitabın yazarı olan Bizans'lı (İstanbul) Stefanus, bir başka efsane ile ilgili olarak Tarsus'lu Athenodorus'dan bahseder:

"Lapetus'un kızı Anchiale kendi adıyla anılan bir şehir kurdu. Oğlu Cydnus nehre adını verdi. Cydnus'un oğlu Parthenius şehre kendi adını verdi. Sonra Tarsus olarak anıldı."

Ancak bu eserdeki öykünün büyük bölümü Roma Devrinde geçer, oysa şehrin tarihi çok daha öncesine dayanır. Geographica kitabının yazarı Yunan bilgini ve tarihçisi Strabo şehrin, Akdeniz sahillerini keşfeden Argos'lular tarafından kurulduğunu söyler.

Bir başka efsane kanatlı at Pegasus'un burada karaya inerken ayağını incittiğini, o yüzden buraya ayak tabanı anlamına gelen tar-sos dendiğini anlatır. Şehrin efsanevi kurucuları için diğer adaylar yeryüzü tanrıçası Demeter'in oğlu Triptolemus ve Perseus'tur. Çukurova'nın verimli toprakları gözönüne alındığında buna şaşmamak gerek.

Bir başka efsaneye göre Herakles (Herkül) burada esir tutulmuştur. Tarsus sikkelerinin üzerine Herakles resmi basılmıştır.

Diğer yandan Tarsus'un, Yunus peygamberin yolculuk ettiği, Kuran'da anlatılan, Tevrat'ta Tarshish olarak bahsedilen yer olduğu belirtilir. Ayrıca İspanya'daki Tartessos şehri de buna adaydır.

Şehrin Tarihi

Şehir ilk olarak Hititler, Asurlular ve sonra Persler tarafından yönetildi. Milattan önce 400 yılından itibaren Pers satraplığının merkezi oldu. Xenophon milattan önce 401 yılında Genç Cyrus'un Babil seferinde şehrin Pers hanedanı adına kral Syennesis tarafından yönetildiğini belirtir.

Büyük İskender ordusuyla milattan önce 333 yılında geldiğinde Cydnus çayında yıkandı. Bu dönemde Tarsus antik Yunan medeniyetinin önemli bir kültür merkezidir. Strabo eserlerinde Tarsus'u ve kültür hayatını, filozoflarını, şairlerini, dil bilimcilerini övgüyle anlatmaktadır. Tarsos okulları Atina ve İskenderiye ile yarışmaktaydı. Bu dönemde Tarsus kütüphanesi 200,000 kitap, bilimsel çalışmalar ve araştırmalarla devasa bir koleksiyonuna evsahipliği yapmaktaydı.

Büyük İskender'in Makedon İmparatorluğu'nun devamından gelen olan Seleucid İmparatoru Antiochus IV Epiphanes şehrin adını kendi adı ile değiştirerek Cydnus Antiochia olarak değiştirdi. Antiochia adı size başka bir şehri, Antakya'yı çağrıştırabilir. Yanılmadınız. Büyük İskender'in ölümünden sonra Makedon İmparatorluğu'nun devamı olan Seleucid İmparatorluğu da yeterince büyüktü.
Seleucid hanedanı Antiochus'ların adı ile anılan şehirler yalnız Antakya ve Tarsus değildir. Yalnız Anadolu'da değil, Ege'den Türkmenistan'a ve Özbekistan'a, İran'dan Ürdün'e kadar uzanan bir coğrafyada pek çok tarihi şehir Antiochia olarak anılırdı. Ama bunlardan yalnızca Antakya günümüzde hala isminin ilk şeklini koruyor. Aynı şekilde İskender de adını şehirlere vermeyi çok severdi. Afrika'dan Hindistan'a, Anadolu'dan Türkistan'a kadar pek çok İskenderiye, Alexandria, Alexandropolis vardır. Mısır'daki İskenderiye gibi, bunlardan birisi de İskenderun'dur.

Roma Dönemi

Antik çağlarda, Akdeniz'in gerçek hakimi korsanlar, korsanların merkezi ise Kilikya kıyılarıydı. Sezar'ı Sezar yapan ortağı, Roma'nın güçlü isimlerinden Pompey tarafından Roma topraklarına katılmasından sonra Tarsus Kilikya'nın yönetim merkezi oldu. Jül Sezar'ın ismine ithafen Juliopolis olarak anıldı. Mısır Kraliçesi Kleopatra ve Markus Antonyus burada buluşarak donanmalarını oluşturdular. İsa'nın doğumundan 66 yıl sonra Tarsus'lular Roma vatandaşlığına kabul edildiler.

Bu dönemde Tarsus sarayları, pazar yerleri, yolları, köprüleri, hanları, hamamları, çeşmeleri ve fıskiyeleri, Cydnus kenarındaki gimnazyumu, stadyumu ve Saint Paul kilisesi ile büyük ve çok önemli bir merkezdir. Daha sonraları Adana'nın gölgesinde kalmakla beraber bir liman ve tersane olarak önemini sürdürmüştür. Piri Reis "Kitab-ı Bahriye" adlı eserinde "denizden Tarsus Çayına giren sandalların gölde altı kulaç suda demir attıklarını" yazmaktadır. Roma İmparatorları Marcus Claudius Tacitus, Maximinus, ve Julian Tarsus'ta gömülüdür.

Yakın zamanlarda şehrin en merkezi yerinde yapılan geniş kazıda, toprak seviyesinin hemen altında Roma şehrinin kalıntıları ve oldukça iyi durumda bir Roma yolu günışığına çıkarılmıştır.

Hz. İsa'dan Sonra

İncil'e göre, Hz. İsa'nın havarilerinden Aziz Paulus (Saul, Saint Paul) Tarsus'ta doğmuştur. Bu gün bütün dünyada Tarsus'lu Paul ismiyle tanınır. Bu dönemde Tarsus gerek Roma için, gerek Hristiyanlar için çok önemli bir merkez olmuştur.
Tarsus yakınlarında Eshab-Kehf mağarasında İncil'de ve Kuran'da bahsedilen, Roma'lılardan saklanan yedi uyuyanların barındığına inanılır.

İslamiyet Sonrası

Tarsus yedinci yüzyılda Müslüman Araplar tarafından alınır. 965 yılında tekrar Bizans hakimiyetine geçer. Yaklaşık bir asır sonra Selçuk hakimiyetine geçer. 1097 yılında Haçlı Seferleri sırasında Haçlılar tarafından geri alınır ama bir türlü paylaşılamaz. 1360 yılında Adana'lı Ramazanoğulları tarafından Haçlılardan alınır.

Orta Çağlarda Tarsus bütün Orta Doğu bölgesinde bilinen önemli bir şehirdir. Arap yazarları güzel ve iyi savunulan bir şehir olarak anlatırlar. İki katlı, toprak işlemeli surları, beş kapısı, çevresinde ırmaklar akan ve bir gölle sulanan zengin tarlaları ve çiftlikleri vardır. 1671 yılında gezgin Evliya Çelebi "denize bir saat uzaklıkta, düz ovada, iki kat yüksekliğinde sağlam surlarla ve çevresinde hendeklerle korunan, içeride üç ayrı mahallesi olan bir şehir" olarak tarif eder.

Ancak 1832 yılında Kavalalı Mehmet Ali Pasha'nın oğlu İbrahim Paşa tarafından Osmanlı'dan alınır. tarihin ne ilginç bir cilvesi ki, baba oğul bu iki Osmanlı paşası, Kavala'lı, yani 1500 yıl önce gelen Büyük İskender gibi Makedon'dur. Aynı zamanda Mısır'ın İskenderiye'nin de hakimidirler. Bugün Mısır'ın kurucuları olarak anılırlar.

Mısırlılar bu süre içinde Çukurova'da pamuk yetiştirmeye başladılar. Osmanlılar Çukurova'yı geri aldıktan sonra pamuk üretimi artarak devam etti. Amerikan iç savaşı sırasında dünya pamuk talebi arttı. Bu süre içinde Tarsus ve Çukurova gelişti ve zenginleşti. Mersin limanına yeni bir yol yapıldı. Şehirdeki büyük ve eski evler o dönemde oluşan zenginliği göstermektedir. Ancak 3000 yıl boyunca bir liman şehri olduktan sonra 19. yüzyıl sonlarında şehrin, Tarsus Çayı yoluyla denizle bağlantısını sağlayan bölge bataklık halini aldı, Tarsus bir liman kenti olma niteliğini kaybetti.

Türkiye Cumhuriyeti ile birlikte bataklık alanlar islah edildi, Berdan Nehrine baraj ve hidro-elektrik santrali, sulama kanalları, kara ve demiryolları yapıldı. Fabrikalar, özellikle tekstil sanayi ile Tarsus ekonomisi tekrar canlandı.

Yerel Mutfak

Humus, şalgam, tantuni, fındık lahmacun, cezerye gibi pek çok özel ve güzel lezzetleri vardır.

Görülecek Yerler

* Kleopatra Kapısı: Kleopatra ve Antonyus'un, İsa'nın doğumundan 41 yıl önce şehre girdiği batı kapısı. Önemli bölümü parlak yeni parkelerle kaplanmak suretiyle "restore" edilmiştir.
* Berdan nehri üzerinde Roma (Justinian) köprüsü.
* Tarsus Müzesi
* Aziz Paulus kilisesi ve kuyusu.
* Eshab-ı Kehf mağarası
* Danyal Peygamber'in türbesi olduğu söylenen camii.
* Tarihi hamam
* Çanakkale savaşında tarihi belirleyen kahraman Nusret mayın gemisi Tarsus'tadır.
* Tarsus şelalesi: Berdan barajı ve sulama kanalları nedeniyle ancak yoğun yağışların olduğu zamanlarda şelale oluşmaktadır.

Havari Aziz Paulus gibi stoic antik Yunan filozofları Tarsuslu Antipater, Chrysippus; ve ölümsüzlük ilacını arayan Lokman Hekim Tarsusludur. Bilal-i Habeş'in Tarsus'ta Bilal-i Habeş camii ve türbesinde gömülü olduğuna inanılır. Şehir bugün Hristiyanlarca kutsal kabul edilen bir hac merkezidir. Hristiyanlar Tarsuslu Havari Aziz Paulus'un Anadolu'da, Suriye'de ve Kudüs'te yaptığı yolculuğu tekrarlayarak hacı olurlar. Bu yolculuğun önemli bir önemli durağı da Efes'tir.

Bu blogdaki popüler yayınlar

Asteriks, Loreena McKennitt, Enya ve Yozgat

Sabahın erken saatinde tur otobüsünü bekliyorum. Durağa gelen bir kaç hanım "Yozgat'a mı gideceksiniz?" diye soruyor. "Evet" diye cevaplıyorum. İçlerinden birisi "Napacaksınız Yozgat'ta, işiniz mi yok?" diye soruyor. "Siz niye gidiyorsunuz?" diyorum. "Ben Yozgat'lıyım" diyor. Doğrusu bu durum Yozgat hakkındaki genel kanıyı özetliyor. Oysa ben size: "Enya, Loreena McKennitt ve Asteriks aslen Yozgat'lıdır" desem ne derdiniz?

Karboğazı Destanı

Karboğazı Muharebesi, Kurtuluş Savaşı'nda Toros dağlarında Fatma Nine, yörükler ve köylülerden oluşan Milli Kuvvetler ile Fransız ordusu arasında kara savaşı. Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı İmparatorluğu'nun yenilgisinden sonra Osmanlı ordusu Mondros Mütarekesiyle silahsızlandı. Müttefikler, ateşkesten 47 gün sonra 17 Aralık 1918'de Mersin'i işgal ettiler. Hemen ardından Fransa güney Anadolu'nun çoğunu işgal etti. Güneybatı İtalyan kontrolü altında olduğundan, Türkiye Akdeniz'le irtibatını kaybetti. Dağları kontrol etmek için Fransız planı : Fransa deniz kıyısını ve Çukurova gibi alüvyal ovaları kontrol etmeye çalıştı. Ancak Toros Dağlarındaki köylülerin ve göçebe Yörük obalarının kontrolü zordu. Dahası, Akdeniz kıyılarından Orta Anadolu'ya ana geçit olan antik çağın Kilikya Kapısı Gülek Geçidi, milli kuvvetlerin sürekli tehdidi altındaydı. Gülek Geçidi'nin etrafında Fransız hakimiyetini sağlama görevi için Binbaşı Mesnil yönetiminde bir tabu

Kurtuluş Savaşının Kadın Kahramanları: Şerife Bacı

Yıl 1921, Aralık ayında kar birdenbire bastırmış, Küre ve Ilgaz dağlarından geçen İnebolu-Ankara yolu kapanmıştı. Cepheye giden nakliye kolları geceye kalmadan yakın köy ve hanlara sığınmışlardı...