Ana içeriğe atla

Ayaş Vadisi'nde Bir Keşif Gezisi



Tarihi boyunca birçok medeniyeti barındıran Ayaş, Ankara'nın 57 km batısında, tarihi İpek yolu üzerinde şifalı sıcak suları, geleneksel Türk mutfağı lezzetleri, cumbalı evlerle bezenmiş sokakları, camileri, çeşmeleri, yeşili, tiftik keçisi, dutu, domatesi ev ve el sanatları ile birlikte anılarak tarih kokan şirin bir ilçe...



Doğu ve batı ülkelerini birbirine bağlayan tarihi İpek yolu üzerinde bulunan Ayaş birçok medeniyete beşiklik etmiştir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde de önemini yitirmeden günümüze gelmiş tarihi bir dokuya sahiptir. Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesine hanları, hamamları, çeşmeleri, camileri, bağ ve bahçeleri ile konu olmuştur.

Ayaş zenginlikleri, tarihi eserleri, kültür varlıkları, şifalı kaplıca ve içmeleri ile tanınır. İlçe ayrıca Ankara'nın sebze ve meyve üretim merkezidir. Yetiştirdiği ürünlerin başlıcaları dut, kiraz, kavun, karpuz, salatalık, biber ve domatestir.

Ayaş (Ayaş) öztürkçe bir isimdir. "Parlak aydınlık gece" anlamına gelir. Bir Türkmen Oymağıdır. Ayas Oymağı, Oğuz Türklerinin Bozok kolu, Gün Han Oğulları, Bayat boyı, Barak obasına bağlı bir oymaktır.

1071 Malazgirt Savaşı'ndan sonra Anadolu'ya giren Türklerin bir kolu olan Süleyman Bey komutasındaki Selçuklu Ordusu 1073 yılında, Doğu ile Batı ülkelerinin çeşitli merkezlerini birbirine bağlayan yol üzerindeki 5 büyük piskoposluk merkezinden biri olan Mnizos'u fethederek, buraya Ayaş Oymağını yerleştirmiştir. Bugün de Ayaş ve çevresinde Oğuz boylarının isimlerini taşıyan Bayat, Afşar, Peçenek, kargın gibi köyler bulunmaktadır.

Ayaş oymağının bir kısmı Toroslar'da, bir kısmı Mersin ve Silifke yolu üzerinde Kızılviran, Kızkalesi, Artıklı, Çavdarlı, Kabaşa, Kızılbağ; bir kısmı da Paşabeyli ve Çukur Köyleri ile Bulgar dağının Pınarbaşı yaylalarında, Gaziantep ve Suriye'nin Halep şehri civarında yaşamaktadır.

Zamanında ünlü Bağdat yolunun önemli bir durağı olan Ayaş adına, ilk defa 1462 tarihli ve 9 no'lu vakıf kayıtlarında rastlanmıştır.

Selçuklular buraya geldiklerinde hem şifalı suyu ve hem de müdafaası kolay olduğu için Karakaya mevkiine yerleşmiş ve bir kale ile kaplıca, inşa etmişlerdir.

Kaplıcanın yanında Kırkevler adı verilen ve halen yıkıntısı bulunan bina Erken Osmanlı dönemine ait bir Ayan yapısıdır. Restorasyonu yapılmaktadır. Karakaya Kaplıcası bin yıldan beri insanlığa şifa dağıtmaktadır.

Arkeoloji

Anadolu'da tarih MÖ. 2000 yıllarında Hititlerle başlar. Çünkü Hititler Mezopotamya'dan aldıkları çivi yazısını ve Hiyeroglifi kullanmaya o tarihlerde başlamışlardır. Arkeolojik kazılardan ve M.T.A. tarafından yapılan incelemelerden Ayaş’ta tarihi devirlerin MÖ. 2000 yıllarında Hititler ile başladığını anlıyoruz. Kazılar ve incelemeler sonucunda bulunan küp mezarlar, Hitit, Frig ve Helenistik devirlere ait seramikler, Çivi yazıları ve Hiyeroglifler bunun bir göstergesidir. Roma ve Bizans devirlerine ait paralar, Roma seramikleri, tarihi Roma hamamı Ayaş’ın tarihi zenginliğini bize anlatmaktadır. Elde edilen maddi kültür belgelerine göre Ayaş ve yöresinde aralıksız yerleşme vardır.

Tarih öncesi dönemlerden beri yerleşme olduğu tespit olunan Ayaş bölgesinde Hititler, Frigler, Galatlar ve Romalılar egemen olmuşlardır.

Türklerin gelişinden sonra XIII. yüzyılın ikinci yarısında Ankara ve çevresi 1354 yılında Orhan Gazi zamanında Osmanlı ülkesine katılmıştır.

Ayaş'ın Meşhur Dutu ve Domatesi

Dut ağaçları ile dolu Ayaş’ ın en önemli meyvesi de tabii ki dut. İlçe İpek yolu üzerinde bulunduğu için eskiden Çin’ den gelen ürünler Ayaş’ tan geçip öyle gidermiş İstanbul’ a. O zamanlar Çin’ de yetişen dut, Ayaş’ ta istediği havayı, suyu bulunca ilçenin her yanında dut ağaçları yetiştirilmeye başlanmış.

Her sene Haziran ayının son pazarında Ayaş Belediyesi Festival Alanında, Ayaş Geleneksel Dut, Tarihi Evler ve Elsanatları Festivali yapılmaktadır.

Ankara’ya ismini veren Ankara keçisi diye adlandırılan Tiftik Keçici üretimi, yetiştirilmesi bakımından Ayaş’ın yeri önemlidir. Uzun, ince, kıvrımlı ve parlak elyaflı tiftiğin Ayaş’ ta üretilmesi dokumacılığı ön plana çıkarmıştır. Hammaddesi tiftik olan sof dokumacılığı (Meşhur Ankara Softu) ilçe ekonomisinde önemli rol oynamıştır. İlçede dokunan softlar parlaklık, incelik ve renk çeşidi bakımından dünyanın her tarafında rağbet görmüş ve diğer ülkelere ihraç edilmiştir. Kurtuluş savaşı sıralarında İngiltere ve Güney Afrika’ ya damızlık tiftik keçilerinin götürülmesi, makine ile yapılan seri üretimin başlaması ve o dönemde ülkenin ekonomik durumundaki bozukluk Ayaş’ taki üretimi azaltmış olsa da son yıllarda Tiftik keçisi üretimi yeniden canlanma göstermektedir.

Tiftik keçisi, tiftik üretimi ve dokumacılığa bağlı olarak ev ve el sanatları gelişmiştir. İlçe tarihinin eski olması nedeniyle çorapçılık, halı dokumacılığı, el dokumacılığı unutulmadan günümüze kadar gelmiştir. Ayrıca İlçede besi ve süt hayvancılığı da yaygındır.

Ayaş ilçesinde 2000 yılından itibaren organik tarıma dayalı faaliyetler hız kazandı. Ayaş Domatesi kalitesi, lezzeti bakımından Ülke pazarında büyük rağbet görmektedir. Ayaş Dut’u olarak anılan dut ve kiraz tamamen organik tarımla yetiştirilmekte Başkent Ankara ve çevresinin %85’ e yakınını karşılamaktadır.

Ayaş’ın tarihi ve kültürü çok eskilere dayandığından, yemek kültürü zengindir. Yüzyıllardır süre gelen bu lezzetlerin başında Tarhana çorbası, Ayaş kapaması, Ayaş güveci, Ayaş sarması, Baklava, Höşmerim, Dutdibi siyer, Gözleme, Bazlama sayılabilir.

Bu blogdaki popüler yayınlar

Asteriks, Loreena McKennitt, Enya ve Yozgat

Sabahın erken saatinde tur otobüsünü bekliyorum. Durağa gelen bir kaç hanım "Yozgat'a mı gideceksiniz?" diye soruyor. "Evet" diye cevaplıyorum. İçlerinden birisi "Napacaksınız Yozgat'ta, işiniz mi yok?" diye soruyor. "Siz niye gidiyorsunuz?" diyorum. "Ben Yozgat'lıyım" diyor. Doğrusu bu durum Yozgat hakkındaki genel kanıyı özetliyor. Oysa ben size: "Enya, Loreena McKennitt ve Asteriks aslen Yozgat'lıdır" desem ne derdiniz?

Kurtuluş Savaşının Kadın Kahramanları: Şerife Bacı

Yıl 1921, Aralık ayında kar birdenbire bastırmış, Küre ve Ilgaz dağlarından geçen İnebolu-Ankara yolu kapanmıştı. Cepheye giden nakliye kolları geceye kalmadan yakın köy ve hanlara sığınmışlardı...

Trikopis ve Atatürk'ün Öyküsü

Yunan ordusu'nun Sakarya Meydan Muharebesi'ndeki yenilgisinden sonra Mayıs 1922'de General Anastasios Papoulas'ın yerine Yunan hükümeti tarafından Küçük Asya Ordusu'nun başına General Hacıanesti başkomutan olarak atandı. Hacıanesti 26 Ağustos 1922'de Türk ordusu'nun başlattığı Büyük Taarruz'dan iki gün sonra görevinden istifa ederek Yunanistan'a kaçtı. Yerine General Nikolaos Trikupis getirildi. Ancak iletişim yetersizliği nedeniyle bu atama kararı iletilemeden Trikopis Halit Bey (Akmansü) komutasındaki 4. Kafkas Fırkasına esir düştü. Mustafa Kemal Paşa ve kurmayları İsmet Paşa (İsmet İnönü), Halit Akmansu, (Dadaylı Halit), Asım Paşa (Asım Gündüz), Yunan Ordusu Başkomutanı Trikopis'i, Uşak İli Merkez Bozkurt Mahallesi, Hisarkapı Uluyolu'nda karargâh binası olarak kullanılan Kaftancızadeler Konağında karşılamış, Başkomutan Trikopis'in silah ve kılıcını teslim almıştır. Yunan Başkomutanı Trikopis kendisine karşı kötü muamele beklerken A...