Bana da bir tuz kristali anlattı... Ve yaşlı bilge deniz kabuğu başıyla onayladı:
Uzun, çok uzun zaman önceydi. Bildiklerimizden çok önce... Masallarda dinlediğimiz evvel zaman içinden, kalbur saman içinden de önce... Kaf dağından bile önce...
Henüz bildiklerimiz, gördüklerimiz yoktu yeryüzünde... Dağlar başka başka... Denizler başka... İnsanlar yoktu henüz yeryüzünde... Hayvanlar bile başka başka. Kıtalar, karalar sular başka başka... Balıklar bile başka başka... Bildiğimiz hayvanların hiç biri yoktu henüz yeryüzünde... Tek bir kıta vardı yalnızca Pangea adında. Kocaman tek bir okyanusun ortasında... İçinde bir iç deniz vardı Tetis adında, titanların devrinde, Uranüs ve Gaia'nın kızı, deniz tanrıçasının isminde... Ne Kimmeryalı Conan, ne dinozorlar ayak basmamıştı henüz yeryüzüne. Derken Pangea bölündü iki kıtaya. Kuzeyde Laurasia ve güneyde Gondwana. İki kıta Tethys denizi ile ikiye ayrıldı. Henüz Tetis denizinin dibindeydi, üzerinde yaşadığımız topraklar...
Derken kıtalar oluştu, hareket etti, sıkıştı, çarpıştı... Deniz seviyesinin üzerine yükseldi bugün üzerinde yaşadığımız topraklar... Bir göründü, bir kayboldu yeryüzünde, dinozorlar bile... Tetis denizi kayboldu. Sular yeni denizlere aktı... Tuz gölleri oluştu Anadolu'nun ortasında... Ve tuz mağaraları... Tetis denizinin son hatırası, bu çorakyerler'de...
Ama haritalarda hala mavi gördüğümüz Tuz Gölü artık yok. Yerinde bir tuz çölü var. Kıtaların hareketi ise hep sürüyor, göz açıp kapayana kadar, var olduğumuz zamanda...
Fotoğraflar: Çankırı tuz mağarası.
Devamı var: Bir avuç Tetis denizi...
Kuraklık: Türkiye çöllerinde heykel tepeler...
Yaşayan dünyamızın öyküsü...
More in English: On the Seabed of Tethys Ocean...