Ana içeriğe atla

Oruç Reis'in Öyküsü: Gazavat-ı Hayrettin Paşa

Tower of Bodrum Castle

Bodrum Kalesinde St. Jean şövalyeleri tarafından işkencehane olarak kullanılan bir zindan! Romantik Hollywood filmlerindeki gibi değil işin aslı...

Rivayet olunur ki Kaptan-ı Derya Barbaros Hayrettin Paşa'nın kardeşi Oruç Reis burada St. John şövalyeleri tarafından zindanda tutulmuştur. Kardeşi Hızır Reis tarafından kurtarılmıştır... Hatta Türkler kaleyi ele geçirdiklerinde zindan girişini bir daha kullanılmaması için duvar örerek kapatmışlardır...

Barbaros, o zamanki adıyla genç Hızır Reis, ağabeyi Oruç Reis'i kurtarmak için Bodrum'a gerçekten de gelmiş. Ama Oruç Reis Bodrum Kalesinde değil Rodos'ta imiş. Biz en iyisi hikayenin devamını Kaptan-ı Derya Barbaros Hayrettin Paşa'dan dinleyelim...

Stairs to the Bodrum Castle

"... Ağam İshak hepimizin ulusu idi. Midilli'ye yerleşmiş orada çalışır, kazanırdı, Ağam Oruç, reisliğe heves ettiğinden bir gemi yaptırıp deryada ticarete başladı. Benim de hevesim reisliğe olduğundan, onsekiz oturak bir tekne de ben yaptırıp ticarete başladım.

Kimseye muhtaç değildik. Kendi işimizi işleyip rahat yaşıyorduk. Ben, daha çok Selanik ve Eğriboğaz'a sefer ederdim. O taraflara sefer etmek hoşuma giderdi. Amma Oruç Reis, küçük karındaşımız İlyas'ı da yanına alıp Şam Trablusu'na doğru sefer etmek istedi. Kaza kader bu ya, yolda giderlerken ansızın Rodos gemilerine rast geldiler. Ulu cenk eylediler. Karındaşımız İlyas şehit düşüp ecel şerbetini içti. Meskeni cennet-i a'la oldu. Rahmetullahi aleyh. Elhasıl kafir gemileri yayılıp, Midilli'ye de ulaştı. Haberi alınca gerek ağam Oruç'un esareti, gerek İlyas karındaşcığımın şehadeti beni ağlatıp perişan etti. Sonunda "Allah'tan gelene hoş geldin, denir. Hüküm tek ve kahhar olan Allah'ındır." deyip "Olacak olsa gerek çar ü na-çar, "Gerek kalbin gen tut gerek dar." Sözüne uyarak işe çare düşünmeye başladım.

Midilli'de tanıdığım bir kafir bezirgan vardı. Daima Rodos'a varıp gelip ticaret ederdi. Adı Kirigo idi. Bu kafire ağamın halini anlattım. "İşte yarenlik dostluk bu günde belli olur." Dedim. Kirigo'yu gemime alıp, Bodrum'a getirdim. Ben Bodrum'da kaldım. Onu, eline Oruç Reis'i kurtarması için onsekiz bin akçe verip Rodos'a gönderdim. "Var şimdi sen Rodos'a git. Ben burada durayım. Bak gör, karındaşım Oruç Reis ne alemdedir. Ona göre bana bir haber getir. Tedbirli davran, kendisi ile görüş." Diye tembih ettim. "Baş üstüne!" Dedi. Bir kefere teknesine binip Rodos'a gitti.

Gulets at Bodrum Marina

Kirigo'nun Oruç Reis'le görüşmesi

Kirigo ne yapıp edip, ağamla görüşmüş. Gizlice: "Karındaşın Hızır, sana çok selam ve dualar eder. Senin haline çok üzülüp perişan olmaktadır. Hasretinin elemiyle gece gündüz, Hazreti Yakup gibi Yaşlar dökmektedir. Beni sana gönderdi. Seni kurtarmak için çareler aramamı söyledi. Mal ile mi hile ile mi, her nasıl ise, karındaşımı kurtar, diye bana minnettar eyledi, şimdi benden hayırlı bir haber bekliyor." Diye, bir bir anlatmış.

Oruç Reis, bu sözleri duyunca çok sevinip ağlamış: "Berhudar olsun. Bugünkü günde karındaşlığını gösterdi." Diye dualar etmiş. Sonra: "Sen şimdi git, işine bak. Konuştuklarımızı sırtındaki gömleğin bile duymasın. Kendi halinde ol. Ben bir şekil düşüneceğim. Bakalım ayine-i devran ne suret gösterir. Amma, arada bir yine gizlice birbirimizle görüşelim." Demiş. Bunun üzerine ayrılmışlar. Kirigo, Oruç Reis'in dediğine göre hareket edip, fırsat buldukça ağamla görüşür, harçlık yiyecek gibi şeyler de verirmiş. Ne yapacaklarını konuşurlarmış.

"Beni satın al"

Oruç Reis'in Rodos'ta, Santurluoğlu adında bir kafir tanıdığı vardı. Rodos'ta adı sanı maruf bir adamdı. Daima Oruç Reis'i gözetir, hatırını alırdı. Kirigo geldikten bir zaman sonra bir gün, Oruç Reis, Santurluoğlu'na şöyle dedi:

"Ey santurluoğlu sana bir sözüm var. Eğer istersen söyleyeyim."
"Elbette, benden hiç çekinmeden, kalbinde ne varsa söyle."
"Biz seninle dostuz, beni satın al. Sana hizmet edeyim."

"Pek güzel eğer satarlarsa, canıma minnet alayım. Ancak bunu belli etmeyelim. Senin sahibin olan kaptan ve diğerleri filan yerde filan dükkanda oturup cemiyet ederler. Sen onları gözle. Filan gün gelip de o dükkanda toplandıklarında sen oradan geç. Amma sakın iki tarafına bakınma. Hemen yoluna gider gibi geç git. O zaman ben seni görür, almak isterim. Eğer benim elimden yiyecek nasibin varsa olur biter. Amma bu sır aramızda kalsın isterim. "

Oruç Reis bu sözü Santurluoğlu'ndan işitince, esirlik hali değil mi, güya azat olmuş kadar ferahlamış. Günlerden bir gün kaptanlar ve büyük kafirler, o dükkana oturup cemiyet eylediklerinde, Oruç Reis de bunları gözetip hemen o dükkanın önünden sür'atle güya bir hizmete gidercesine geçip yürümüş.

Santurluoğlu, Oruç Reis'in geçtiğini görünce:

"Acaba şu geçip giden esir kimindir? Barekallah her zaman görürüm. Buradan geçer, hizmetine hemen ateş gibi gider. Eğer şu esiri sahibi sataydı, alırdım." Diye sahteden ortaya bir söz atmış.

Cemiyette bulunan sahibi:

"Benimdir. Eğer istersen vereyim."
"Söyle ne istersin?"
"Bin altın isterim!"

Dükkanda bulunan kaptanlar da aracılık edip, sekiz yüz altına Oruç Reis'i satın alır olmuş.

Kirigo'nun hiyaneti, Oruç Reis'in zindana atılması

O zaman Rodos'ta bir adet vardı. Vilayete iki zabit hükmederdi. Biri derya işlerine, biri vilayet işlerine bakardı. Amma gör hikmeti sen ki, esirin işi güç olur, bu sırada vilayete bakan kafir mürd olduğundan, deryaya bakan kafir onun yerine Komandor olmuştu.

Yeni oturan bu Komandor, Oruç Reis'i satılmasını istemedi:

"On bin altın vermeye kadir olan kaptanı sekiz yüz altına vermeklik büyük aptallıktır. Satana haksızlık olur, buna rızam yoktur."

Dedi. Santurluoğlu'na akçasını çevirip, Oruç Reis'i tekrar esir eylediler.

Oruç Reis'i tekrar esir etmelerinin sebebi, benim Rodos'a gönderdiğim, ol kafir-i billah, mel'un Kirigo imiş. Yeni oturan kumandana bizi çaşıtlamış. Hem benim, karındaşımı kurtarsın diye verdiğim onsekiz bin akçe yanına kalmış, hem de çaşıtlığının mukabelesinde, kumandan ona büyük mansıp vermiş. Bakındı! Kirigo kafiri kadar islama hayın bir kimse var mıdır? Sana dostluk yüzü göstermesi, hemen fırsatı buluncaya kadardır.

Bundan sonra Oruç Reis'in hali pek fenalaştı. Mel'un bir kafir olan yeni Komandor, Oruç Reis'i yer altına zindana attırıp şiddetle eziyet edilmesini emr etti. Eline ayağına boğazına ağır demir zincirler vurup belaya giriftar ettiler. Ölmeyecek kadar ekmek verdiler.

Oruç Reis'in Komandor'la konuşması

Müdr olan eski Komandorun zamanında Oruç Reis'in vakti iyi geçermiş. Yalnız ayağında hafif bir demir bilezik varmış. Çokluk iş bile yaptırmazlarmış. Karındaşım dertli Oruç, artık yer altında kendi haline yakınıp: "Yarab, bu hal nedir? Bana bu azap nerden geldi?" Diye ağlardı. Elden ne gelir. "İnnallahe maasabirin" deyip Allah'ın kaza ve kaderine razı olup durdu.

Günlerden bir gün, kendisini bekleyen gardiyana: "Gel beni bugün buradan çıkar, Komandor'a götür: Onunla konuşacak sözüm var." Dedi.

Gardiyan: "İzinsiz çıkarmaya kadir değilim. Haber verelim. Eğer çıkar derlerse, o zaman götürürüm." Cevabını verdi. Şimdi hakim ola Komandor'a haber verildi. Getirilmesine izin verince, Oruç Reis'i yer altından çıkarıp onun katına götürdüler.

Oruç Reis'in Komandor'la alay etmesi

Komandor, Oruç Reis'i görünce gazaplı bir suratla: "Niye geldin!" Dedi.

Oruç Reis: "Ey sinyor! Bana bu kadar eziyet eylemekten maksadın nedir? Esirlik yolu bu yol mudur?"

Deyince, kafir: "Ey Türk! Sana edeceğim azabın daha binde biri icra edilmemiştir. Sen sekiz yüz altına paha biçip de gideceğini mi sandın? Bak ben adama ne iş keserim! Karındaşın Hızır Reis'in dünya kadar mal ile Bodrum'da senin için göz kulak olup -Acaba karındaşımı şunların elinden nasıl halas edebilirim- diye bu hileyi hazırladığından haberimiz yok mu zannedersin? Yoksa sen bizi uyur mu sandın?" dedi.

Oruç Reis de o zaman Kirigo kafirin alçaklığına uğradığını anladı. Hepsini inkar edip:

"Haşa! Benim bunlardan haberim yoktur. Bunları benim hakkımda kim söylemişse yalan söylemiş. Bu garip halimde bana hadden aşırı iftira etmişler. Ben o dinsiz münafıkı cümle kainatı yoktan var eden Allahu azimüşşana havale kıldım."

Dedikten sonra: "Amma muradın, beni hakikaten satmak ise, beni yine kendime sat." Diye ilave etti.

Bunu duyan komandor biraz yumuşayıp sordu: "Söyle bakalım ne verirsin?"

Oruç Reis: "Sana bütün Rumeli'ni arpalık ve Anadolu'yu cep harçlığı verdikten sonra nakit olmak üzere de yüz bin altın vereyim." dedi.

O zaman Komandor pür-ateş olup: "Bre diyavolo! Bu ne biçim bir sözdür? Yoksa sen beni maskaralığa mı almak istersin!" Diye hiddetle geldi.

Oruç: "Sinyor, sakın benim sözüme darılma, zira darb-ı meseldir. Böyle eyyam-ı gamın, böyle olur nevruzu, derler.

Sen bana: "karındaşın teknesini mal ile doldurmuş, seni bir fırsatta elimizden halas etmek için Bodrum'da bekler imiş", dedin. O sözün cevabı budur.

Evvela bu kadar çok malın sahibi olan kişinin deryada işi ne? beni teknemle başımla aldınız. Sonra dönüp: "Bize on bin altın ver", diye eziyet eylemek Allah'ın emri değildir. Makul olanı sen bilirsin." Cevabını verdi.

Ebedi mel'un ve sermedi hınzır, Oruç Reis'ten bu nükteli cevabı işitince hınzır gibi homurdanıp kakıdı, yıldırım gibi şakıdı. Gazaba gelip Oruç Reis'i yer altına yolladı. Eskisinden daha fazla eziyet etmeye başladılar.

Ak yüzlü bir pir

Oruç Reis, bu kafirden kendisine bir fayda gelmeyeceğini anladı. O gece sabaha kadar Azizün züntikam olan ma'bud-i bizevale tazarru ve niyaz edip: "Halimi sen bilirsin" deyip, yüzün toprağa sürüp ağladı ve dedi ki:

"Ya İlahe'l Alemin! Bütün kimsesiz kalmışlara derman senden olur. İbrahim Peygambere Nemrud'un ateşini gülistan eden sensin. Yusuf Peygambere zindandan necat veren sensin.Bütün zorlukları kullarına asan eden sensin. Habibin Muhammed Mustafa hakkı için, ben biçare kuluna dahi meded ve inayet edip, beni şu bela girdabından halas eyle!.."

Gözyaşlarından, bulunduğu yer balçığa döndü. O hal ile yatıp uyudu.

O gece rüyasında ak yüzlü bir pir gelip:

"Ya Oruç! İslam uğruna her ne eziyet çekersen sabr eyle. Ferahın yakındır. Sen sekiz yüz altın vermeye razı olmuştun. Amma buradaki kısmetin kesilmediği için işin aksi gitti. Allah, seni bir akçe vermeden kurtarmaya kadirdir. Daha çok gazalar edeceksin." Deyip kayboldu. Oruç Reis, uykudan uyanıp: "Yarabbi şükür!" Diyerek, sabaha kadar ibadet ve taatte bulundu.

Şövalyelerin korkusu

Sabah oldukda, bütün kafir kaptanları bir araya gelip, Oruç Reis'e dair aralarında konuştular:

"Bu ne iştir? Bizim kumandanımız deryada gezmez ve derya işlerini gereği gibi bilmez. Esirlik hali bugün Oruç Reis'e yarın bizedir. Deryada gezen adamın başına çok haller gelir. Sen bana elbette şu kadar akçe vereceksin, diye yer altına atıp bu denli eziyet eylemek doğru iş değildir." diye ittifak edip, cümle kaptanlar, kumandana varıp bu hali izah edip anlattılar.

Kumandan dahi kaptanların sözlerinden çıkmadı. O saat, Oruç Reis'i yer altından çıkarıp bir kaliteye küreğe kodular.

Oruç Reis: "Yer altında olan eziyete göre kürek yine nurun ala nurdur. Yarabbi şükür, dünya yüzünü gösterdin!" diye azatlık olmuş kadar mesrur oldu.

Full Sail

Sultan Korkut

O sıralarda Sultan Korkut Antalya'da bulunmakta idi. Adet edinmişlerdi. Her sene Rodosluların elinden yüz esir satın alıp Allah rızası için azat ederdi. Yine sene başı yakın olduğundan kapıcıbaşını Rodos'a gönderip, adeti üzere yüz esir kurtardı.

O zamanda, yirmi otuz esir birden azat olursa kendi gemilerine koyup selamet yakasına götürüp dökmek, kafirlerin adeti idi. Bu sefer de kapıcıbaşının aldığı yüz esiri, Oruç Reis'in kürekte olduğu kaliteye koyup, bir selamet yakasına bırakmak için muvafık bir rüzgarda yola çıktılar.

Oruç Reis her lisanı bilir kişi idi. Rum lisanını da çok iyi bilirdi. Çok şen tabiatlı, sohbeti tatlı bir kimse olduğundan kendisiyle bir kere konuşan kimse ayrılmazdı. Kalitenin kaptanı ve öteki büyük kafirlerle de şakalaşıp ünsiyet peyda etmişti.

Oruç Reis'e kafirlik teklif olunması

Bir gün kafirlerle sohbet edip, gülüp oynarken kafirler:

"Ey Türk! Sen güzel sözlü bir kişisin. Bizim lisanımızı da çok iyi bilirsin. Müslümanlıkta ne buldun? Gel, dinimize gir. İçimizde sen de adı sanı belli bir adam olursun." dediler.

Oruç Reis ise: "Elhamdü lillahi ala din-il İslam ve tevfik-il iman!" Dedikten sonra:

"Ey akılsız kafirler ve ey sermedi hınzırlar! Nedir o ki, kendi ellerinizle düzüp yaptığınız ağaç parçasından medet talep edersiniz! Ondan ne fayda olacaktır? Onları ateşe atsalar kendilerini kurtarmaya kadir değillerdir. Yanıp kül olurlar.

Kendisine kulluk edilecek Allah'tan başka hiçbir fert yoktur. Bütün kainatı yoktan var eyleyen O'dur. O'nun ortağı benzeri yoktur. Mekandan münezzehtir ve zat-ı şerifi bir hal üzere sabittir.

Ve bütün günahkarların ve suçluların şefaatçisi olan hazret-i risalet ve
mefhar-i mevcüdat Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem, onun sevgili kuludur."

Diye cevap verdi.

Muhammed seni kurtarsın!

Bunun üzerine kafirler:

"Muhammediniz bütün suçlulara şefaat edecektir, dersin. Bakalım şimdi seni bizim elimizden kurtarabilir mi?" dediler.

Oruç Reis: "Behey kafirler! Yuh sizin aklınıza! Benim sadakatim, imanım şunadır ki, Allah'a ve resulüne yapışan kimse mahrum kalmaz. Yakında sizin içinizden halas olurum." dedi.

Ebedi kafirler ise: "Hele sen şimdi küreğini çek de, Muhammed eğer seni kurtarabilirse kurtarsın." dediler.

O gece Oruç Reis, bütün ihtiyaçları veren Cenab-ı Kibriya'ya yine dualar edip ağlayarak, server-i kainat olan Hazret-i Peygamber'i şefaatçi getirdi, ve:

"Ya İlah-el Alemin! Beni şu kafir-i müşriklerin içinde utandırma. Lutf edip, ben zayıf kulunu, yakın zamanda kurtar." diye ağlayıp yalvardı.

Sails at Aegean Sunrise

Oruç'tan alarga durun!

Oruç Reis'in forsa olduğu kalitede bir papaz vardı. Bu papaz kafirlere:

"O, Oruç Reis dedikleri kafir ile çok konuşmaktan sakının. Zira, Müslmanlık bakımından çok okuyup bilmiştir. Anlarım ki, benden çok yukarı papaza benzer. Siz onu aklınızca dininden çıkarmaya çalışırsınız amma, korkarım ki, o sizin cümlenizi Turkuvaz eder. Ondan alarga durun."

Diye tenbih etmişti. Bunu için kafirler de onunla eskisi gibi şaka latife etmez olmuşlardı.

Nihayet Antalya yakınlarında ıssız bir kıyıya yanaşıp, kapıcıbaşı ile yüz esiri çıkardılar. Fakat o gece rüzgar muhalif estiğinden kalkamayıp, demirli kaldılar. Kalitenin sandalı da kaptan için balık avlanmaya gitti. Her taraf süt limanlık idi. Böyle iken, bir anda büyük bir fırtına kalktı. Öyle ki Nuh tufanına benzedi. Her yeri karanlık kapladı. Sandal da gelemeyip bir koltukta sindi kaldı. O gece nerdeyse gemi helak olayazdı.

Ağamın kurtulması

O gecenin içinde,ortalık göz gözü görmez iken, Oruç Reis fırsatı ganimet bildi. İmanının bereketi olarak, Hak Teala işini rast getirip ayağındaki demiri kolayca çıkardı. "Bismillahirrahmanirrahim" diyerek, kendisini denize bıraktı. ..." [Gazavat-ı Hayrettin Paşa]

Bu blogdaki popüler yayınlar

Asteriks, Loreena McKennitt, Enya ve Yozgat

Sabahın erken saatinde tur otobüsünü bekliyorum. Durağa gelen bir kaç hanım "Yozgat'a mı gideceksiniz?" diye soruyor. "Evet" diye cevaplıyorum. İçlerinden birisi "Napacaksınız Yozgat'ta, işiniz mi yok?" diye soruyor. "Siz niye gidiyorsunuz?" diyorum. "Ben Yozgat'lıyım" diyor. Doğrusu bu durum Yozgat hakkındaki genel kanıyı özetliyor. Oysa ben size: "Enya, Loreena McKennitt ve Asteriks aslen Yozgat'lıdır" desem ne derdiniz?

Karboğazı Destanı

Karboğazı Muharebesi, Kurtuluş Savaşı'nda Toros dağlarında Fatma Nine, yörükler ve köylülerden oluşan Milli Kuvvetler ile Fransız ordusu arasında kara savaşı. Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı İmparatorluğu'nun yenilgisinden sonra Osmanlı ordusu Mondros Mütarekesiyle silahsızlandı. Müttefikler, ateşkesten 47 gün sonra 17 Aralık 1918'de Mersin'i işgal ettiler. Hemen ardından Fransa güney Anadolu'nun çoğunu işgal etti. Güneybatı İtalyan kontrolü altında olduğundan, Türkiye Akdeniz'le irtibatını kaybetti. Dağları kontrol etmek için Fransız planı : Fransa deniz kıyısını ve Çukurova gibi alüvyal ovaları kontrol etmeye çalıştı. Ancak Toros Dağlarındaki köylülerin ve göçebe Yörük obalarının kontrolü zordu. Dahası, Akdeniz kıyılarından Orta Anadolu'ya ana geçit olan antik çağın Kilikya Kapısı Gülek Geçidi, milli kuvvetlerin sürekli tehdidi altındaydı. Gülek Geçidi'nin etrafında Fransız hakimiyetini sağlama görevi için Binbaşı Mesnil yönetiminde bir tabu

Kurtuluş Savaşının Kadın Kahramanları: Şerife Bacı

Yıl 1921, Aralık ayında kar birdenbire bastırmış, Küre ve Ilgaz dağlarından geçen İnebolu-Ankara yolu kapanmıştı. Cepheye giden nakliye kolları geceye kalmadan yakın köy ve hanlara sığınmışlardı...