Leziz elmalarıyla ünlü Niğde'den Ankara'ya dönerken sarı tabelaları izleyerek Acemhöyük köyüne gittik. İran'dan göçerek yerleşen halkı nedeniyle Acemhöyük adı verilmiş. Höyükte ve kazı alanında gezinirken tepede Hasandağı'na karşı bir yapının kalıntılara rastladık. Tuğlaları yanmış, üzerine ahşap malzemenin izi çıkmış bu yapı ne olabilir? Acaba mübadele öncesi mi? Burada ne olmuş? Bir yangın mı geçirmiş? Bu nasıl bir yangındır ki tuğlaları eritmiş diye düşünerek gezinirken öğrendim ki yapının tarihi çok daha öncelere, Roma öncesine, hatta Hitit öncesine, Hattiler çağına gider... Bu Hatti ülkesinde bir Asur ticaret kolonisi sarayıdır. Evet, muhteşem Hasandağı manzaralı sarayı yerle yeksan eden bir yangın olmuştur. Kerpiç toprak tuğlalaşmış, hatta erimiş, seramikleşmiş, yer yer camlaşmıştır. Kimdir bu insanlar? Ne olmuştur burada? Günümüzden 4000-5000 yıl önce? Bu saray neden böyle camlaşacak kadar yanmıştır?
Anadolu'da Asur Ticaret Kolonileri Çağı - Acemhöyük Kayıp Hatti-Asur Kenti Puruşanda mı?
"Sarayın üstünü kapatın başka bir şey istemem!..." Prof. Dr. Nimet ÖzgüçBu dönemin başlangıcı aynı zamanda Anadolu’da yazılı tarihin ve Orta Tunç Çağı’nın başlangıcıdır. Hz. İsa'nın doğumundan 1960 yıl önce Kuzey Mezopotamya’daki Eski Asur Devleti, Anadolu ile gelişmiş bir ticaret sistemi kurmuştu. Bu dönemde Anadolu’da büyük grubunu Geç Hattiler’in oluşturduğu feodal şehir krallıkları egemendi. Akkad Çağı’ndan beri Anadolu’nun zenginliğini bilen Mezopotamyalılar Asur’un öncülüğünde Kuzey komşuları ile geniş ve sistemli ticari ilişkiye girmişlerdi. Beraberlerinde Anadolu’ya yabancı olan dillerini, çivi yazılarını ve silindir mühür geleneğini getirmişlerdi. Böylece, Anadolu Hz. İsa'nın doğumundan 1950 yıl önceden itibaren yazılı tarih çağlarına girmiş oldu. Tüccarlar gidiş ve gelişlerinde ulaşım aracı olarak eşek kervanları kullanıyorlardı. Anadolu’ya gelirken kullandıkları yol; Diyarbakır, Malatya, Urfa, Maraş veya Adana - Toros kapıları idi. Ticaretin temelini Asur’dan Anadolu’ya getirilen kalay, keçi kılı, dokuma ürünleri, elbise kumaşı, süs eşyası, bazı kokular karşılığında satın alınan altın, gümüş eşya oluşturuyordu. Politik veya askeri amaçları olmayan bu tüccarlar yaptıkları iş karşılığında kira ve vergi verdikleri için, Anadolu beylerinden iş yerlerinin, mallarının ve yollarının korunma hakkını elde etmişlerdi. Anadolu beylerinin oturduğu şehirlerin dışındaki pazar mahallelerine yerleşen tüccarların, sayıları yirmiye yakın pazarları “karum” vardı. Bunların başında merkez pazar olan Kültepe’de aşağı şehirde kurulmuş Kaniş Karum’u gelmekteydi. Anadolu Karumlarının hepsi Kaniş Karum’una, o da Asur’a bağlı idi.
Ticaret yapmak amacı ile Anadolu’ya gelen Asurlu tüccarlar Karum’da yerli halk ile birlikte yaşamışlardı. Yapılan kazılarda açığa çıkarılan tüccarlara ait evlerdeki arşivlerde bulunan çivi yazılı tabletlerin büyük bir kısmı Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesinde korunmaktadır. Kültepe dışında kazısı yapılan birkaç Koloni Çağı şehrinde de bu tür yazılı belgeler bulunmuştur. Tabletlerin çoğu dikdörtgen biçiminde olan kil parçalarının üzerine, özel yontulmuş kalemlerle çiviye benzer işaret yapılarak, Eski Asur dilinde yazılmış olup, zarflarının üstüne de bir kısım yazı ile birlikte mühürler basıldıktan sonra pişirilerek tamamlanmış, çoğu alışveriş ve ticaret merkezinin yönetimi ile ilgili belgelerdir. Bunlar arasında tüccarlara özel, sosyal içerikli olanlar da vardır.
Kapadokya tabletleri olarak adlandırılan eski Asurca yazılmış metinlerden, tacirlerin geliş yolları üzerindeki beylere %10 yol geçiş parası verdikleri, borçlu halktan %30 oranında faiz aldıkları, Anadolu krallarına sattıkları mal üzerinden %5 vergi verdikleri anlaşılmaktadır. Yine bu tabletlerde Asurlu tacirlerin Anadolulu kadınlarla evlendikleri, nikah sözleşmelerinde Anadolulu kadınların haklarını koruyacak maddeler bulunduğu görülmektedir.
Koloni Çağında çömlekçi çarkı yaygınlaşmış, yazılı tarih başlamış ve Hititler tarih sahnesine çıkmışlardır. Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesindeki Koloni Çağı eserleri arasında, üzerinde Kaniş Kralı Anitta’nın adı çivi yazısı ile yazılı olan tunç hançeri, Hititçe adı Kubaba olan bereket tanrıçasının fildişi, fayans, kurşun ve pişmiş toprak örnekleri de yer alır. Bu son örneklerde Eski Hitit Sanatı’nın doğuşu görülür. Genelde dönemin sanatı Eski Tunç Çağı’ndan, Hattili sanat üslubu ile Mezopotamya etkisi ve Hititler’in kendi görüşlerinin karışmasından doğmuştur. Bu özellik Kültepe, Acemhöyük, Alişar ve Boğazköy’de bulunmuş Koloni Çağı’nın çeşitli mühür üsluplarından izlenebilir. Anadolu Grubu olarak adlandırılan mühürler ve baskıları üzerinde görülen figürler, onların Anadolu kökenli olduklarını göstermektedir.
Bu çağın sanatı mühürler, heykelcikler, kalıba dökülmüş kurşun tanrı ve tanrı ailesi figürinleri ve törensel içki kapları ile temsil edilmiştir. Kurşun figürinlerdeki tanrıların kıyafetleri, silahları, başlıkları, stil özellikleri Hitit tanrılarıyla karşılaştırıldıklarında, tanrıların başlık biçimi, boynuzları, silahları, kemer ve kısa etekleri Hitit sanatının tanıdığımız özellikleridir. Ritonlar ise aslan, antilop, domuz, kartal, kedi, çarık ve salyangoz gibi çeşitli biçimlerde yapılmışlardır. Ayrıca formlarını Eski Tunç Çağı’ndan alan ve bu çağda en güzel örnekleri vermiş olan, parlak, metal görünümlü gaga ağızlı testiler, çaydanlıklar, çok kulplu iri meyvelikler yer alır. Çağın boya ile bezekli seramiklerini krem zemin üzerine siyah, kahverengi ve kırmızı geometrik şekillerle süslenmiş örneklerde görebiliriz.
Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesinde eserleri eserleri bulunan Koloni Çağı Anadolu şehirleri; Kültepe (Kaniş ve Karumu), Acemhöyük, Alişar ve Boğazköy’dür. Bunların arasında şehircilik, mimari ve küçük eser çeşitliliği bakımından büyük benzerlikler bulunmaktadır. Bu merkezlerde bulunmuş ve çağın sanatını temsil eden diğer kıymetli malzemeden yapılmış küçük eserler ise mezarlarda veya evlerde bulunmuş olan altın eşya ve takılar, tunç aletler, fildişi, obsidiyen, kaya kristalinden vazo ve heykelciklerdir. Fildişi eserler Anadolu arkeolojisinde bu çağdan başlayarak tanınmaktadırlar. Acemhöyük ve Kültepe’de kazılarla açığa çıkarılan fildişi eserler buna en güzel örnektir.