Sordum buğday sapına: "Neden böyle bomboş için... Sana bilge çınar ağacını anlatsam anlamazsın. Oysa bin yıldır nelere şahit, bir bilsen..." Buğday dile geldi, cevap verdi: Ey insan!
Evet, boştur içim, kısadır yaşamım. Arkadaş olamam bilge çınar ağacına. Ama, fırtınalar güçlü çınar ağaçlarını devirir de, ben eğilirim hafif rüzgarın karşısında bile... sonra başımı kaldırırım yine dimdik... Boş gövdem suyu ve mineralleri taşır başaklarıma... Sonra başaklarım olgunlaşır, tahıllarım dolgunlaşır, başım eğilir yine, bu sefer tahıllarımın ağırlığıyla... altın saçlarım sararır yaz güneşinde, taçlanır, un olur, ekmek olur... sizlerin sofranıza gelir... sonra içi boş cesedim sap olur, saman olur, bazen süs eşyası olur, bazen sizlerin anız ateşinde yakılır kül olur tarlalarınızda... ama doğa annemiz yeniden karıştırır toprak hamurunu, mayasını, yeniler yine de moleküllerimizi ve sizleri ve bizleri ve evlatlarımızı... Siz teşekkür bile etmezsiniz...dedi saman... Şaşırmıştım... Etrafıma baktım, kimse gördü mü diye... Ağarmış saçımdan, sakalımdan utandım... Elini öptüm bilge samanın... Gülümsedi yaşlı çınar ağacı dudak uçlarıyla hafifçe... dallarını sallayarak hafif esen yaz rüzgarıyla... kuşlar neşe ile cıvıldaşarak uçuştu yapraklarının arasında... Geçti sonra... Uyandım çınar ağacının gölgesinde... Üstüm açık kalmış, üşümüşüm biraz...